Bu yazı sadece bir hikayeden ibarettir ve hikayede adı geçen tüm isimler bir hayal ürünüdür.
Abado. Duyo adlı gezegende yer alan bir ülke. Kanlı iç savaşların ardından tüm devletler birleşerek bu ülkeyi kurdular ve çok kısa bir sürede dünyanın en büyük gücü olmayı başardılar. Bundan sonra kalıcı olabilmek lazımdı. Bunun için de tüm ülkeleri avucunun içine alması ve istediği gibi yönlendirmesi gerekiyordu. Bunun da bir çok farklı yöntemleri vardı.
Geri kalmış, yoksul ülkeleri din üzerinden etkin altına alabilirsin. Din adamlarını yollayarak halk üzerinde etki yaratıp, yönetimleri kendin belirleyebilirsin. Ya da aç insanları doyurarak ülkenin yönetiminde başrolü üstlenebilirsin. Bizler buna sömürgecilik diyoruz.
Orta ve ileri düzey gelişmiş ülkeleri ele geçirmenin yöntemleri ise çok farklı. Bu yöntemlerden biri, ülkenin ileri gelenlerine destek vererek seçimleri kazanmasını sağlamak. Bir başka etkili yöntem, ülkenin ileri gelenlerinin açıklarını yakalayıp, bu açıkları kullanıp istediklerini yaptırmaktır.
Abado, duyo üzerindeki hemen hemen tüm ülkelerin ileri gelenlerinin (ki bu milyonlarca insan yapıyor) attıkları her adımı izlemiş, tüm konuşmalarını dinleyip, kayıt altına almıştır. Bu çok gizli operasyonu, operasyonda yer alan bir kişi tarafından deşifre edilmiştir. Bu deşifreden sonra ülke sırlarını açıklamaktan arananlar arasına girmiş ve ülkesinden uzaklarda sığınmacı olarak yaşamak zorunda kalmıştır.
Abado'nun dinlediği ülkelerden biri de biri de Triko. Bulunduğu konum itibarıyla Abado için çok çok önemli bir ülke. ilk önce ülkesinde istenmeyen ama o ülkede çok büyük bir gücü olan kişiye kapılarını açtı. Triko'nun kendine bağlı kalması şartıyla da işbirliği içine girişildi ve kafalarına göre bir partiyi başa getirtti. Bu parti hem Abado'ya hem de o ülkeye sığınan kişinin egemenliği altındaydı.
Bu iktidardaki parti halkın büyük bir kesimini kendine bağlamayı başardı. Bu yüzden kendilerini yavaş yavaş yenilmez görmeye başladı. Zaten onları yenilgiye uğratabilecek hiç bir parti ve hiç bir güç ülke içinde yoktu. İşi daha da sağlama alıp, her yere kendi adamlarını yerleştirdi. Artık yenilmez gücün başı, kendini padişah olarak görmeye başlamıştı. Yaşlanana kadar ülkeyi yönetecek, sonrasında da oğlunu başa getirip babadan oğula geçen bir saltanat kuracaktı. Bunun bazı örnekleri vardı. Saddo, Kaddo ve Koro gibi.
Bu cesaretle artık kendinden üstün hiç bir şeyi tanımaz oldu. Abado da yavaş yavaş etkisini kaybetmeye başladı. Önce sözlü uyarılar yaptı. Fakat hükümet her yere kendi elemanını yerleştirmişti. Açıkları çok olsa da Abado ve ülkesindeki önemli kişi bunu ispatlayamaz, hiç bir şey yapamazdı. Oysa bu sadece düşünce kaldı. Çünkü Abado öylesine yerleşmişti ki hükümetin içine hiç kimse anlamamıştı. Hükümetin boy ölçüştüğü kişiler ondan bile çok akıllıydılar. Zaten teknolojiyi o kadar iyi kullanıyorlardı ki, duyonun hemen hemen her yerinde kıpırdayan bir yapraktan dahi haberi oluyordu. Hükümetin attığı her adımı bilip, önlemini ona göre almıştı.
Öyle ki, hükümette yer alan kişileri takip eden polisler yakayı ele veriyor. Hemen emniyette araştırma yapılıyor ama bir sonuç elde edilemiyor. Bunun üzerine bu izleyenlerin kimler olduğuna dair takip işine girişiliyor. Abado her süreci bildiğinden hemen uyarıyı yapıyor. Hükümetin emir verdiği polisler takibe gittiklerinde aslında kendileri takibe alınmışlardı. Hükümet bu takipten hiç bir şey çıkaramadı. Olayı ancak operasyon yapıldıktan sonra öğrenebildi.
Bakan çocuklarının tutuklanması hükümeti çok endişelendirdi. Böyle bir operasyondan kendilerinin haberdar olmaması kabul edilemez bir şeydi. Bunu hazmedemeyen hükümet, böyle bir durumun bir daha yaşanmaması için hemen düğmeye bastı. Müdürleri ve bazı polisleri teker teker görevlerinden almaya başladı. Bu sayede bu görevlere kendi tanıdıkları ve güvendikleri kişileri alacaklar ve bir daha böyle bir durum yaşanmayacaktı. Kendileri de çok iyi biliyorlardı ki eğer bu operasyon devam ederse, herkesin başı yanabilirdi.
Bundan sonra yapılması gereken bir kaç yol vardı.
1- Suç kabul edilir, suçu işleyenler cezasını çeker. Ama bu çok büyük bir destek kaybına neden olur. Parti içinde de bölünmeler yaşanır. Bazıları kızıp, parti içinde dönen kanunsuz işleri açığa vurabilir. Sandıkta da tam bir hezimet olur.
2- Delillerin yetersiz olduğu söylenir ve suçlular aklanır. Bu seferde rakiplerinin eline çok büyük bir koz verilmiş olur. Bu kozun iyi kullanılmasıyla da sandıkta çok oy kaybedilir. Parti içinde bölünmeler yaşanır.
3- Yargılama uzun zamana yayılır ve halka yavaş yavaş unutturulur. Yandaş basında delilleri çürütmeye yönelip yayınlar yapılır ve bu sayede herkesin beyni bir bakıma yıkanmış olur. Deliller de yavaş yavaş değersizleştirilerek tereyağından kıl çeker gibi suçlular aklanır.
Hikaye burada biter. Biraz garip bir hikaye oldu, sonu olmayan. Farkındayım. Bu hikayede böyle işte. Bizim sonumuz mutlak bir gün olacak, hesap verip, cezamızı çekeceğiz, fakat böyle bir çok hikayeler yazılacak ve sonları olmayacak...
MBB
17 Şubat 2014 Pazartesi
İnternet Yasası'nın iç yüzü
Son günlerde her yerde tartışılan bir konu oldu yeni internet yasası. Çok değişik şeyler söyleniyor, çok ateşli tartışmalar yaşanıyor. Fakat dinlediklerimden hiç kimse söylenmesi gerekenleri söylemedi. Bunu kavrayabilmek için olayın temeline gitmek gerekiyor.
Gezi Parkı'nda neler olduğunda en başta 100-150 kişi haberdardı. Eylem yapıyordu ama pek bir kimse oralı olmuyordu. Ne zaman ki polis sert müdahalede bulundu, bir çok kişi hayatlarında belki ilk defa Gezi Parkı'nı duymuş oldu. Polislere büyük tepki geldi. İnternette olaylar devamlı paylaşılır oldu. Devlete karşı bir öfke oluştu. Bazıları internet üzerinden örgütlenip, eylem yapmaya başladılar. Bazıları da aşırı galyana gelip, tepkide çok fazla aşırıya kaçtılar.
Buraya kadar her şey normaldi. Eylemlerin fazla uzun süreceği yoktu. Sadece bir kaç aşırıya kaçan topluluklar tarafından canlı tutulmaya çalışılıyordu. Çevreye zarar verenler, eyleme katılan bir çok kişi tarafından kınanmış ve de eylemi sonlandırmak üzereyken, başbakan çıkıp, tüm eylemcilere ağır laflar etti. İşte o zaman iş çığrından çıktı. Halk iyice galyana geldi. Facebook ve twitter kullanılarak çok büyük kitleler organize oldu.
Başbakan basını uyararak eylemleri görmezden gelmelerini istedi. Basından bir kaçı dışındaki basın organları buna ister istemez uymak zorunda kaldı. Polise her türlü yetki verildi. Ne yapın ne edin herkesi susturun dendi. Basın sustu ama internet fazlasıyla yayın yapar olmuştu. Nerede ne yapılıyorsa internette anında paylaşılıyor, yapılan aşırı sert müdahaleyi tüm dünyanın gözü önüne seriyordu.
İşte yasanın temeli bu noktadan sonra atılmaya başlandı. Başbakan Facebook'u ve Twitter'ı engelletmeye çalıştı ama sadece bağlantıyı yavaşlatabildi. Paylaşımlar yine de tüm hızıyla devam etti.
Başbakan emir vermiş ve interneti de basın gibi kontrol altına almak için yasa çıkarma işine girişilmişti. Tabii buna basını kontrol altına aldık, interneti de alacağız diyemezlerdi. Bunun yolu kişilerin haklarını koruma maskesi ile halletmekti. Ama zaten internette kişisel hakaretler yasaktı ve mahkemece kapattırılabiliyordu. Ki şu anda bir çok site (özellikle cinsel içerikli siteler) mahkeme kararıyla kapalı. Dolayısıyla baştan bir yasa çıkarmak tamamen gereksiz. Sadece ufak tefek düzenlemeler yapmak, yeter de artar bile.
Bu maskeye de bir çok kişi kandı. Bu kişiler ya internetten hiç anlamıyorlar ya da gözleri inandıkları partilerinden başka hiç bir şey görmüyor.
Bu kanun neyi getirecek?
Zaten basına boyun eğdirildi. Baştakiler ne derse aynen yapıyorlar. Haber alınacak bir tek internet kaldı. Ona da yasak geldiğinde ülkenin güçlü insanları istedikleri gibi at koşturacaklar. Ülkeyi yiyip, bitirecekler ve hiç kimsenin haberi olmayacak. Rüşvet, dolandırıcılık gibi kanunsuz şeyler ayyuka çıkacak. Ülkeyi yönetenler yaptıkları kanunsuz işleri saklamak için bu kadar uğraşmayacak. Yeri geldiğinde rakiplerinin aleyhine haber yaptırabilecek ama kendi aleyhine haberlere asla izin vermeyecekler. Kısaca başa geçen parti, tam bir krallık yaşayacak, astığını asıp, kestiğini kesebilecek.
Gezi Parkı'nda neler olduğunda en başta 100-150 kişi haberdardı. Eylem yapıyordu ama pek bir kimse oralı olmuyordu. Ne zaman ki polis sert müdahalede bulundu, bir çok kişi hayatlarında belki ilk defa Gezi Parkı'nı duymuş oldu. Polislere büyük tepki geldi. İnternette olaylar devamlı paylaşılır oldu. Devlete karşı bir öfke oluştu. Bazıları internet üzerinden örgütlenip, eylem yapmaya başladılar. Bazıları da aşırı galyana gelip, tepkide çok fazla aşırıya kaçtılar.
Buraya kadar her şey normaldi. Eylemlerin fazla uzun süreceği yoktu. Sadece bir kaç aşırıya kaçan topluluklar tarafından canlı tutulmaya çalışılıyordu. Çevreye zarar verenler, eyleme katılan bir çok kişi tarafından kınanmış ve de eylemi sonlandırmak üzereyken, başbakan çıkıp, tüm eylemcilere ağır laflar etti. İşte o zaman iş çığrından çıktı. Halk iyice galyana geldi. Facebook ve twitter kullanılarak çok büyük kitleler organize oldu.
Başbakan basını uyararak eylemleri görmezden gelmelerini istedi. Basından bir kaçı dışındaki basın organları buna ister istemez uymak zorunda kaldı. Polise her türlü yetki verildi. Ne yapın ne edin herkesi susturun dendi. Basın sustu ama internet fazlasıyla yayın yapar olmuştu. Nerede ne yapılıyorsa internette anında paylaşılıyor, yapılan aşırı sert müdahaleyi tüm dünyanın gözü önüne seriyordu.
İşte yasanın temeli bu noktadan sonra atılmaya başlandı. Başbakan Facebook'u ve Twitter'ı engelletmeye çalıştı ama sadece bağlantıyı yavaşlatabildi. Paylaşımlar yine de tüm hızıyla devam etti.
Başbakan emir vermiş ve interneti de basın gibi kontrol altına almak için yasa çıkarma işine girişilmişti. Tabii buna basını kontrol altına aldık, interneti de alacağız diyemezlerdi. Bunun yolu kişilerin haklarını koruma maskesi ile halletmekti. Ama zaten internette kişisel hakaretler yasaktı ve mahkemece kapattırılabiliyordu. Ki şu anda bir çok site (özellikle cinsel içerikli siteler) mahkeme kararıyla kapalı. Dolayısıyla baştan bir yasa çıkarmak tamamen gereksiz. Sadece ufak tefek düzenlemeler yapmak, yeter de artar bile.
Bu maskeye de bir çok kişi kandı. Bu kişiler ya internetten hiç anlamıyorlar ya da gözleri inandıkları partilerinden başka hiç bir şey görmüyor.
Bu kanun neyi getirecek?
Zaten basına boyun eğdirildi. Baştakiler ne derse aynen yapıyorlar. Haber alınacak bir tek internet kaldı. Ona da yasak geldiğinde ülkenin güçlü insanları istedikleri gibi at koşturacaklar. Ülkeyi yiyip, bitirecekler ve hiç kimsenin haberi olmayacak. Rüşvet, dolandırıcılık gibi kanunsuz şeyler ayyuka çıkacak. Ülkeyi yönetenler yaptıkları kanunsuz işleri saklamak için bu kadar uğraşmayacak. Yeri geldiğinde rakiplerinin aleyhine haber yaptırabilecek ama kendi aleyhine haberlere asla izin vermeyecekler. Kısaca başa geçen parti, tam bir krallık yaşayacak, astığını asıp, kestiğini kesebilecek.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)