5 Mart 2014 Çarşamba

Paralel Devlet'in iç yüzü

17 Aralık'ta bakan çocuklarına yapılan baskın sonrası Recep Tayyip Erdoğan tarafından Paralel Devlet lafı ortaya atıldı. Yani devletin içinde, devletten ayrı bir güç vardı. O kadar dillendirilen bir söz oldu ki, haksızlığa uğradığını söyleyen Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım bile kendisine paralel devletin operasyon yaptığını söylemeye başladı.

Biz gelelim başbakanın her konuşmasında devamlı sözünü ettiği paralel devlete. Bu paralel devlet nedir, nasıl doğmuştur?

Liderliğe giden yol

Bunun için çok eski yıllara gitmemiz gerekiyor.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan politika hayatına çok genç yaşlarda başladı. Küçüklüğü Kasımpaşa'da, orta ve alt tabaka insanların yaşadığı semte geçti. Burada limonata ve gevrek satarak daha o yaşlarda hayatı çok iyi tanıdı. Bu ona inatçılık ve savaşma ruhu verdi. Okuduğu okul sayesinde de (Aksaray İktisadi ve Ticari İlimler Yüksek Okulu - Günümüzde Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi oldu) politikanın içinde yer aldı. Gençlik kolu başkanlıkları yaptı.

Refah Partisi zamanları

Asıl atılımı Refah Partisi'nde yaptı. Refah Partisi Başkanı Necmettin Erbakan'dı. Ama partide 1. kişi Fettullah Gülen'di. Bu iki kişinin takdirini ve bu sayede de desteğini aldı.Onlar sayesinde önemli görevlere getirildi. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı gösterdiler ve seçilmesini de sağladılar.

Yenilikçi değişimciler

Defalarca kapatılan parti, yeni isimlerle tekrardan kuruldu. Fazilet Partisi'nin, Anayasa Mahkemesi tarafından daimi kapatılmasının ardından, bağımsız kalan milletvekilleri, yeni parti kurma çalışmalarını "gelenekçiler" ve "yenilikçiler" olarak adlandırılan iki kanattan sürdürdü. "Millî Görüş'çü" olarak adlandırılan kanat, Recai Kutan'ın genel başkanlığında 20 Temmuz 2001'de Saadet Partisi'ni kurarken, "değişimci" kanat da, Tayyip Erdoğan liderliğinde 14 Ağustos 2001'de, Adalet ve Kalkınma Partisi'ni kurdu ve Tayyip Erdoğan, parti genel başkanlığına seçildi.

Milli Görüş'ün pek tutulmadığı ülkemizde, değişimci olarak yola çıkmak daha sempatik geliyordu. Erdoğan'ın liderliğinde ama Fettullah Gülen'in yönetiminde seçimlere giren parti, ülke ekonomisinin bir türlü düzeltilememesi sebebiyle 'artık yeter, bir de bunları deneyelim' düşüncesiyle büyük bir oy oranını yakaladı.

Başbakanlık'a geçiş

Artık Erdoğan'ın yolu açılmıştı. Siyasi yasağını kaldırılana kadar başbakanlığı Abdullah Gül'e emanet edildi ve sonrasında kendisi başbakan oldu. Aslında başbakandan çok ülke üzerinde sözü geçen kişi Gülen'di. Yılların deneyimi ve tüm dünya üzerindeki güçleri sayesinde AKP gücüne güç kattı. Tabi halk bu başarılarda göz önünde bulunan kişi olan Erdoğan'a pay çıkardı. Erdoğan zamanla etkinliğini arttırdı.

Zamanla boynuz kulağı geçecekti. Gülen'le aralarındaki fikir ayrılıklarında kayıtsız kalıp, sözünü dinleme zamanı bitmeye başladı. Bunu gören Gülen, AKP'nin açıklarını yakalayıp, avucundan kaçırmamak için, Erdoğan'a yaptırdığı atamalarda kendine bağlı olanlara görev verdi. AKP'nin açıklarını yakalayıp, bunu koz olarak kullanacaktı. Bu sayede ellerine AKP'nin ipini çekebilecek bir çok belge ve bilgi geçti.

Dananın kuyruğu koptu

Ve en son dershane meselesinden dolayı Erdoğan'ın sabrı kalmadı, restini çekti. Artık Erdoğan, çok sevdiği hocasıyla düşman olmuştu. Gülen de hemen kendi adamlarını devreye soktu ve ellerinde bulunan bazı delilleri gözler önüne serdi. Bu bir uyarıydı. Asıl deliller hala saklıydı. Bu olaylardan sonra başbakan ani tepki verip, hemen hemen tüm görevlilerin yerini değiştirdi ve yerlerine kendi güvendiği kişileri atadı.

Erdoğan, kendi elleriyle göreve getirdiği kişilerce vurulmuştu. Bu kişilere Paralel Devlet sözünü yakıştırdı ve herkese böyle lanse etti. Tüm olumsuz işleri de onlara yükleyip, kendini aklama yoluna gitti.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumunuz için teşekkür ederim...