30 Ekim 2014 Perşembe

AKP'li olsaydı Beyaz TV ne yapardı?

Beyaz TV, maden kazasına rağmen konserleri iptal etmeyen 4 yer saydı. Bunlar Adana, Antalya, Şişli ve Karşıyaka idi. Bu haberle biraz yerin dibine soktu.

Merak ettiğim 2 konu oldu. Bunlardan birincisi acaba başka yerde AKP'ye ait bir belediyenin kutlama yapıp yapmadığı.

AKP, tek merkezden yönetilen, çok komplike bir parti. Bir şey yapılacaksa hemen karar alınır ve ivedilikle herkese duyurulur. Herkes de buna harfiyen uyar. Kutlama yapılmamış olabilir.

Ama eğer kutlama yapan AKP'li bir belediye varsa o zaman bu Beyaz TV için karanlık bir haber olur. Basının tarafsız olma şartı vardır. Bu kurala uymamış ve AKP'nin silahşörlüğünü yapmıştır. Çok büyük cezalar verilmesi gerekmektedir. Fakat Türkiye'de yaşadığımızı varsayarsak, ahlaken tamamen çöktüğümüzden dolayı bu gayet normal görülür.

İkinci merak edilen konu, bu belediyeler AKP'li olsaydı, aynı haberi yaparlar mıydı?

Beyaz TV'nin sahibinin Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek'in oğlu Osman Gökçek olduğunu düşünürsek bunu merak etmenin ne kadar anlamsız olduğu ortaya çıkıyor.

29 Ekim 2014 Çarşamba

Ölümün kaderi


Zehirli gazdan ölürler; madencinin kaderinde var.
Havasızlıktan ölürler; madencinin kaderinde var.
Yangından ölürler; madencinin kaderinde var.
Boğularak ölürler; madencinin kaderinde var.
Göçükte toprak altında kalır ölürler; madencinin kaderinde var.

Ama hiç birinde de ihmal yok. Peki o zaman bu kaderin Türkiye ile ne sorunu var, ne garezi var? Diğer ülkeleri 100 yıldır ziyaret etmiyor ama ülkemizden de hiç gitmiyor.

Bu kader birilerini çok seviyor. Onlar nerede kader de orada, KARA KADER.

İhmalin olmadığı yerde ölüm kazadan değil, yaşlılıktan olur. Ama bunu birileri bilmiyor.

Bu her ölüme kader diyenleri, atacaksın aslan inine, "Al bu da senin kaderin.Kaderinde aslan inine konmak varmış, bizim de kaderimizde seni aslan inine atmak varmış. Bir suçlu varsa o da bunu bizim kaderimizi yazandadır. Biz sadece zorunlu aracıyız" diyeceksin.

Bir konuda da artık endişe duymaya başladım. Devlet bundan da para kazanma yoluna gidip, her madenciye zorla ceset torbası alma zorunluluğu getirebilir. Hatırlarsanız geçmişte, her araçta bulundurma zorunluluğu getirmiş, yakın çevreden birini bir anda köşeyi döndürmüşlerdi.

22 Ekim 2014 Çarşamba

Allah'tan Roma olmadık

Maçtan önce gerek Facebook’umda gerekse Twiter'ımda Galatasaray bugün fark yemesin ona bile sevineceğim dedim. Maalesef fark yedi ama Allah'tan dünkü Roma'nın durumuna düşmedi. Buna da sevinmemiz gerekir aslında. Borussia Dortmund bu sene ligde çok kötü gidiyor. Eski formundan çok uzak. Buna rağmen ben gibi birçok kişinin düşüncesi fark yemeden bir maçı atlatmaktı.

Galatasaray’a gelecek olursak en başta teknik direktör Prandelli’den bahsetmek lazım. Güçlü takımlara karşı da aynı taktik, güçsüz takımlara karşı da. Rakibi izleyip, hiçbir önlem alma gereği duymuyor. Yanlış oyuncuları sahaya sürüyor ve yanlış mevkilerde oynatıyor. Futbolcudan kesinlikle anlamıyor. Bir de Olcan ve Bruma gibi yaratıcı oyuncuları bırak yedek oturtmayı, kadroya bile almıyorsa ben ona teknik direktör bile demem. Emre Çolak'da benim beğendiğim diğer bir oyuncu ama o da nedense hiç oynatılmıyor.

Semih, Telles ve Tarık kesinlikle defans oyuncusu değil. Defansta hiçbir varlık gösteremiyorlar. Arkaya devamlı adam kaçırıyorlar, birebir oynayamıyorlar. Rakip çok rahat topla buluşuyor, çok rahat pas veriyor ya da çizgiye inip orta yapabiliyor.

Orta sahada sadece Melo var. Başka hiç bir oyuncu yok.Bir tek pas alıyorlar, onu da verimli kullanamıyorlar. Oyuncu kovalamıyorlar. Bu sayede rakip, elini kolunu sallaya sallaya geliyor, rahat rahat topu düzeltiyor, antrenmanda bile bulamayacağı rahatlıkla şutunu çekip golünü atıyor. Amatör takımla oynasa rakip, bu kadar rahat oynayamazdı abartısız.

Forvet desen umudunu rakip arkasına atılan toplara bağlamış. Ceza alanı içinde bile defans arkasına topu bekleyecek kadar aciz oyuncular. Genelde defans oyuncuları hücumcuları boş bırakmamak için peşinde koşarken, Galatasaraylı hücum oyuncuları kendileri defans oyuncuklarını kucağına gidiyorlar. 3-4 Galatasaraylı oyuncu defansın içine girip kayboluyor. Bir tanesi bile biraz topla oynayan oyuncumun yanına gideyim, verkaç yapayım, şut pozisyonu ayarlayayım demiyor.

Galatasaray koşmuyor, savşmıyor, top almaya gitmiyor, orta yapmayı bilmiyor, kafa vurmayı bilmiyor, verkaç yapmayı bilmiyor... Tek bildiği şey seyirci gibi maçı izlemek, en güzel yerden saha içinden.

Arsenal'da 1-0 geride olduğu maçta 89 ve 90+1'de attığı golle 2-1 kazandı ve Galatasaray'ın 3.lük hayallerini bir süre daha devam ettirdi.

1 Ekim 2014 Çarşamba

Temassız futbol: Galatasaray

Galatasaray bugün tarihi bir yenilgi aldı. Fakat bu yenilgi hiç kimse için şok olmadı. Maç öncesi yapılan gerçekçi tahminlerde galibiyeti geçiniz, beraberlik alması bile büyük sürpriz olarak görülüyordu.Konuşulan şey "Galatasaray bugün kaç fark yer?" idi. Temenli tarihi bir fark yememesi üzerineydi.

Maçın kadrosu açıklandığında bu herkes için sürpriz oldu. İlk önce Selçuk yedeklere dahi alınmamıştı. Pandev'in kondisyonu kötüydü ama ilk 11 idi. Takımın oyun sistemi son Sivasspor maçınınki gibiydi. O maçta Galatasaray'ı ilahlar korumuştu. Rakip takım bir çok kez gol pozisyonuna girmiş ve kaleciyle karşı karşıya kalmış ama sadece 1 gol atabilmişti.

Bu sefer oynadığı takım Avrupa'nın en iyi takımlarından biri. Çok üst düzey olmasa da ve önemli oyuncularından mağrum olsa da Sivas'la karşılaştırılamayacak kadar fark var arada.

Oyun başladı. Arsenal o kadar da baskı kuramadı Galatasaray'a ama 3 büyük hatayı çok iyi değerlendirip, birbirinin tamamen benzeri 3 gol atarak devreyi kapattı. Bu gollerde pas veren kişi üzerine hiç bir baskı yapılmadı. Çok rahat araya top bıraktı. Melo 2 pozisyonda da Welbeck'i tutamadı. Oysa bu tür ataklarda defans oyuncusu çok çok daha avantajlıdır. En başta fiziğini kullanır, rakibi bozar. Topu önüne alması ve kontrol etmesi de gerekmez. Topu kaleden uzaklaştır yeter. Welbeck Melo'dan sıyrıldı, topu düzeltti, kaleye ve kaleciyi rahat rahat süzdü, gollerini de attı.

4. golde ise gol pasını veren oyuncuyu, Galatasaraylı oyuncu sadece izledi. Pas verdirmemek için hiç bir çaba sarfetmedi. Orada atik olacaksın, rakibine yakın olacaksın ama çalım atmaması için dibine girmeyeceksin. Pas vereceğini anladığında hem topa hem rakibe girecek pas vermesini önleyeceksin. Galatasaray ne sağ beki ne sol beki, ne defansı ne orta sahası kısaca hiç bir oyuncusu basan rakibi yoran bir özelliğe sahip değil. Rakibin topla oynayışını uzaktan seyrediyor. Temassız futbol oynuyor.

Bu takımda oynayan sadece 3 oyuncu var: Muslera, Melo ve Bruma. Melo yerinde oynatılmıyor, Bruma'da yedek bekletiliyor.

Bu takım ancak ısıran ve çok koşan futbol oynadığı zaman başarılı olur. Bu oyun sistemi çok çok uzun yıllar öncesinde kaldı.

Grubumuzun bir diğer maçında Dortmund'ta farklı kazanarak puanını 6'ya çıkardı. Galatasaray'ın üst tura çıkması mucizelere kaldı. UEFA'dan devam etmesi bile sıkıntılı.

Ludogorets'de Real Madrid'e 77 dakika dayanabilme başarısını gösterdi. Onları da tebrik etmek gerekir.

Arda Turan'da attığı golle Juventus karşısında takımına galibiyet getirdi.