16 Aralık 2012 Pazar

Tetikçi basın

     Dün Galatasaray Bağdat Caddesi'nde mağaza açtı. Hemen hemen tüm basın organı benzer başlıklar attı:

     * G.Saray, F.Bahçe'nin kalesine girdi

     * F.Bahçe'nin kalesine G.Saray'dan çıkarma

     * F.Bahçe'nin kalesine GS damgası!

     * F.Bahçe'nin Kalesine G.Saray Bayrağı

     Galatasaray'ın Kadıköy'de, Bağdat Caddesi'nde mağaza açması Fenerbahçe'ye bağlanmış. Son yıllarda sporda şiddet artarak devam etmekteyken, sinirler oldukça gergin ve düşmanlıklar had safhadayken, bu haberleri okuyan Fenerbahçeli taraftarların kızmaması mümkün mü? Kesinlikle kızmamak elde değil. Dolayısıyla bu basın organları Fenerbahçeliler'i fazlasıyla kışkırtmış, bir nevi olay çıkartmaları için tetikçilik yapmışlardır.

     Bugün de basın amacına ulaşmış bulunmaktadır. Haber verileli 1 gün olmuşken Galatasaray'ın mağazası taşlanmıştır. Bazı basın organları da bu taşlanma haberini verirken "beklenen oldu" cümlesini kullanmışlardır.

     Türkiye'de şiddetle mücadele edilecekse önce basından başlanmalıdır.

     Murat BB

15 Eylül 2012 Cumartesi

Dershaneleri kaldırmak mümkün mü?


     Bu aralar Türkiye’de gündem konusu dershanelerin kaldırılması. Başbakanımız dershanelerin tamamen kapatılacağını söyledi. Söyledi söylemesine ama bunun nasıl yapılacağına dair hiçbir açıklama yapmadı. Sanırım ki bunun için bir ön çalışma da yapılmış değil. Bu konu hakkında en ufak bir bilgisi olan da yok. Bu sebepten akla bazı sorular geliyor.

     Gerçekten kaldırılabilir mi?
     Kaldırılırsa yöntemi nasıl olur?

     Bu soruların cevabını kendimiz bulmaya çalışalım. Bunun için öncelikle dershanelerin ilk ortaya çıkışlarını incelememiz gerekiyor.

     Üniversiteler ilk kurulduğunda öğrencileri farklı farklı bölümlere yerleştirme gereği de doğdu. Bazı bölümlere yoğun talep varken bazı bölümlerin boş kalması bir dengesizlik doğuruyordu. Bunun için öğrencileri bir sınava sokup, en başarılılarından başlayarak kontenjan dâhilinde seçme hakkı verildi. Daha başarısız olanlar mecburen istedikleri bölüme değil de başarısının yettiği bölümlerde okumak zorunda kaldı. Bu sayede düzenli bir dağılım sağlandı.

     Başarılı olmak için daha çok çalışmak gerekiyordu. Devletin okulları maalesef yetersiz kalıyordu. Çözümü özel ders almaktan geçiyordu. Öğretmenler için de bir kazanç kapısıydı. Önceleri evlerde özel dersler verilirken, daha iyi hizmet ve daha iyi bir kazanç için bürolar kiralanıp, sınıf tarzı eğitime geçildi. Tek kişiye özel ders verirken artık toplu ders verilmeye başlanmıştı. İşte bu dershanelerin  doğuşuydu.

     Dershanelerin en büyük özelliği eğitim öğretimin dışında öğrencileri özel olarak sınavlara da hazırlamasıydı.  Dershaneye gidenle gitmeyen arasında çok büyük farklar oluşuyordu. Bu sebepten dershane her öğrenci için şart olmuştu. Arz artınca talep de arttı ve hızla çoğaldılar.

     Eğer dershaneler kaldırılırsa ne olur? 

     Cevabı çok basit. Bugün devlete vergi  de veren eğitim kurumları gizliden çalışmaya başlarlar. İlk zamanlardaki gibi birçok eğitmen evlere giderek özel dersler vermeye başlar. Verilen dersler hem vergilenmez hem de devlet denetiminden çıkar. Dershaneler kaldırılır ama özel dersler asla kaldırılamaz. Parası olmayanlar için bu tür özel dersler almak çok zorlaşır. Bunun anlamı da parası olanlar özel ders alıp, iyi yerlere girerken, parası olmayanlar daha alt bölümlerle yetinmek zorunda kalacağıdır.

     Parası olanla olmayanın haksız rekabeti ve ayrımcılık... Bu devletlerin politikasına asla yakışmayacak bir durum. Bu yüzden sadece dershaneleri kaldırmak çözüm getirmiyor. Bu ayrımcılığında ortadan kalkması gerekiyor. Bunun için de 2 yol var:

     1- Özel dersler dâhil okul dışı eğitim-öğretimi engellemek

     Devlet tüm evlere de girecek ve özel ders alınması engelleyecek. Bu asla olmayacak bir yöntem. Bu kişi ve hak özgürlüklerinin kısıtlanması demektir.  Devlet de olsa buna asla karışamaz.

     2- Sınavları kaldırmak 

     Bu yapılabilir bir yöntem ancak birden bire olacak bir şey değil. Bunu yapabilmek için öğrencilerin ilköğretimden başlayarak ilgi alanlarını ve yeteneklerini belirleyip, ona göre bölümlere yönlendirmek gerekir. Gelişmiş pek çok ülkenin izlediği yöntem de bu. Çok sağlıklı bir yöntem. Bu sayede Türk iş hayatındaki başarılarılarıda oldukça arttırır.

     Özel okullar açın

     Başbakan Recep Tayyip Erdoğan dershanelerin özel okula dönüşmesini  öneriyor. Dershaneler, apartman, iş hanları gibi yerlerde 1-2 kat kiralanarak hizmet veren yerlerdir. Oysa özel okullar için başlı başına bir binaya sahip olmak gerekiyor. Spor salonuna, bahçeye ve son teknolojili laboratuarlara ihtiyaç duyar. Dershaneler 100 bin lira civarına açılabilirken, özel okullar için neredeyse milyon liralara ihtiyaç vardır. Karlılık da dershanelerin çok altındadır. Bu sebepten dershanelerin özel okullara dönüşme olasılığı oldukça zayıftır.

     Tüm bunlardan çıkarılacak sonuç, eğer dershaneler kaldırılacaksa, sınavlar da kaldırılmalı. Eğitim sistemi tamamen değişmeli. Bu da dershanelerin kaldırılması için en az 5 yıla ihtiyaç olduğu anlamına gelir. Uygun altyapı hazırlanana kadar dershanelere devam.

     Murat BB

27 Temmuz 2012 Cuma

Basit oyun futbol (Rusların hayati hatası)


     Futbolda basit hatalar, çoğu zaman sonucu belirliyor. Bazen büyük takımlar bile kolay kazanacağı maçları, basit bir hatayla kaybedebiliyor. Rusya ilk maçında Çek Cumhuriyeti'ni 4-1 gibi farklı bir skorla yenmişti. Grubun uzak ara lideri olarak gösteriliyordu. Çünkü diğer rakipleri Rusya'ya oranla çok daha güçsüzdü. Rusya, son maçında Yunanistan karşısında da kesin favori olarak sahaya çıktı. Çok çok üstün oynadığı bu maçta gol atmayı başaramadığı gibi yaptığı basit hatalar zinciriyle 1-0'lık bir mağlubiyet aldı. Berabere kalsa dahi bir üst tura çıkacakken, yenen çok basit gol, Avrupa Şampiyonası gibi büyük bir turnuvadan elenmesine yol açtı. Üstelikte Rusya'nın ilk maçta 4-1 yendiği Çek Cumhuriyet'i grubu lider olarak bitirdi.

     Maçta Rusya'nın yediği bu gol özellikle futbol okulları öğrencileri için tam  derslik bir konu oldu. Ama maalesef bu gol Türkiye'de hiç bir antranörün dikkatini çektiğini sanmıyorum. Türk futbolunda bu türlü örneklere hiç ama hiç önem verilmiyor. Bu sebepten de Türk futbolcusu sadece kişisel özellikleriyle ön plana çıkıyor ve sahada aklını hiç kullanamıyor. 80 milyonluk bir ülkenin futbolda pek başarılı olamamasının ve yetenekli futbolcu çıkaramamasının en büyük sebebi de bu. Ben de pek yapılmayanı yapayım, bloğumda bu derslik hatalara yer vereyim dedim.

     Görüntü 1

     Ekranın en sağında 1 numaralı kırmızı formalı Rus defans oyuncusu, topu ilerideki kendi arkadaşlarına kafayla atmak yerine, daha zor olanı yapıp, sağındaki beyazlı Yunan oyuncunun önüne atıyor. Rahat konumdaki bir oyuncunun böyle bir hatayı yapması çok garip bir durum.


     
Görüntü 2

          Topu önünde bulan 2 numarayla gösterilen beyaz formalı Yunan oyuncu, hızla kaleye doğru hareketleniyor. 3 numaralı oyuncu tek başına hem 2 numarayı durdurmalı, hem de 4 numaralı oyuncunun topla buluşmasını engellemeli. Bu sebepten 2 numaralı oyuncunun gidiş güzergahına doğru hareketlenmeli ve aynı zamanda da 4 numaralı oyuncuya pas vermesini engellemek için ikisinin tam arasında kalmalı. Bu biraz matematiğe giriyor. İstesek de istemesek de matematik hayatımızın hemen hemen her yerinde var. Ya seveceğiz ya seveceğiz; başka bir yolu da yok. :)

     Bu pozisyonda matemetiği doğru yapılırsa, devreye psikoloji girer. 2 numaralı oyuncu topla devam ederse 3 numaralı oyuncu tarafından engellenir ve topu kaptırabilir. 4 numaralı oyuncuya pas atması daha doğru olabilir ama o zaman da 3 numaralı oyuncuya topu kaptırabilir. Bu 2 seçenek kafa karışıklığına yol açar. Topla oynama güveni azalacağından topla oynayan oyuncunun hata yapma oranı oldukça artar.

     Görüntü 3

     3 numaralı oyuncu 2 numaralı oyuncuya çok uzak kalmış durumda. Kaleciyle başbaşa bırakmayı tercih etmiş. 2 adım kadar sonra 2 numaralı oyuncu kaleciyle karşı karşıya kalacak. Artık yapacağı şey golü kendi atması. 2 numaralı oyuncuyla kaleci arasındaki düellonun başlama noktası burası. Ama kalecinin durduğu yer de yanlış. 1-2 adım önde olmalı ki açı daha fazla kapansın. 3. hata da işte burada yapılmakta.

     Görüntü 4

          2 numaralı 10 sırt formalı Yunan oyuncu kaleye gitmek yerine topu sağına doğru açıyor. Bu da sağ ayağına göre topu ayarladığını ve dolayısıyla kaleye daha fazla yaklaşma yerine şut çekeceğini gösterir. Eğer 3 numaralı oyuncu biraz daha yakın olsaydı, tam çekmesine engel olur ya da olamasa bile tedirgin edeceğinden rahat şut çekmesini engellerdi. Kaleci de 1-2 adım önde olsaydı, futbolcu topu sağına doğru sürdüğü anda şut çekeceğini anlar, birden oyuncuya doğru koşar, çok yakınına kadar gelirdi. Topun kaleye gidebilecek yeri bacak arası dışında kalmazdı. Orayı da iyi savununca gol olma olasılığı çok çok azalırdı.

     Burada bir önerim de olacak. Kalecilere gol atma eğitimi de verilmeli. Gol atmayı bilen kaleci, gol atacak oyuncunun da yapabileceği hareketleri önceden sezip, önlemini erkenden alır.

     Görüntü 5

     Topu sağ tarafına çekip, kendine ideal suç çekme pozisyonu hazırlamış olan beyaz formalı Yunan oyuncu, tüm gücüyle topa vuruyor.








     Görüntü 6

     Rahatsız eden hiç bir oyuncu olmadığı için topu istediği gibi ayarlayıp, rahat bırakılınca, topun hızı da yüksek oluyor. Bu sebepten top kalecinin ayaklarının dibinden geçmesine rağmen, kalecinin refleksleri yetersiz kalıyor. Diğer defans oyuncuları, Yunan oyuncuya yaklaşmışlarsa da artık çok geç kalmışlardı.

     Görüntü 7

     Bu da pozisyonun finali. Top filelerle buluşuyor ve Yunanistan attığı bu golle grubu 2. sırada bitirerek, bir üst tura çıkmaya hak kazanıyor.








     Maçın özetleri için:       http://www.metacafe.com/watch/8665339/greece_vs_russia_1_0_goal_highlights_16_06_2012/

     Golü izlemek için 2.48 - 3.48 arasına bakmanız gerekmektedir.

27 Haziran 2012 Çarşamba

Suriye'ye elektrik yaptırımı çelişkisi


     Türkiye'de, uçağımızın düşürülmesinden sonra Suriye'ye çeşitli yaptırımlar gündeme geldi. Bunlardan başı çeken elektrik idi.

     Şu anda Türkiye Suriye'nin elektrik ihtiyacının %7'lik kısmını karşılıyor. Bunu karşılayan da devlet değil, özel sektörde faaliyet gösteren bir firma. CNNTürk muhabirinin sorularını yanıtlayan Enerji Bakanı Taner Yıldız, elektrik yaptırımı hakkında kapsamlı bir araştırma yaptıklarını ve kısa bir süre sonra karar vereceklerini söyledi. İşte burası çelişkinin başladığı yer.

     Başbakan Recep Tayyip Erdoğan adeta kabadayı edasıyla Suriye başkanı Beşar Esad'ın ülke halkına terör estirdiğini söylemiş ve ondan bir an evvel bu terörü durdurmasını istemişti. Tayyip Erdoğan'ın Suriye halkının baskı altında eziyet çekmesine gönlü razı olmamıştı. Onun gibi tabii ki bizler de hiç bir canlının eziyet çekmesini istemeyiz.

     Şimdilerde ise Tayyip Erdoğan, diğer milletvekilleriyle Suriye'ye elektrik vermemeyi konuşuyor. Elektriksiz yaşamak bu devirde neredeyse imkansız. %7'lik gibi az bir oran da olsa bunu kullanmayı düşünüyor. Diyelim ki Suriye'ye elektriği kestin. Bundan kim etkilenecek? Yaptırım uygulanan Beşar Esad'ın etkileneceğini hiç sanmıyorum. Onun yandaşları da etkilenmez. Çünkü %93'lük bir elektrik üretimi kendi kontrollerinin altında. Bir tek halk kalıyor geriye. İşte bu halk da Tayyip Erdoğan'ın eziyet çektiğini düşündüğü ve desteklediği halk.

     Hem sen bu halkı destekleyip, Suriye ile savaşın eşiğine geleceksin hem de bu halkı elektriksiz bırakıp, eziyet çektireceksin. Bu ne yaman çelişki böyle...

26 Haziran 2012 Salı

Suriye, kurallar ve çuvaldız


     Son 1 haftadır devamlı konuşulan konu, Suriye'nin Türk keşif uçağımızı düşürmesi. Bu konu hakkında yüzlerce yazı yazıldı. Bir tek yazmayan ben kalmıştım, bensiz de düğün olamazdı. Ben de çuvaldızı aldım elime ve batırdım kendimize... 

     Çevremdekiler çok kuralcı olduğumu söylerler. Ben de kuralların insan hayatının olmazsa olmazı olduğunu ve kuralsız yaşanmayacağını anlatırım ama kendimi pek dinletebildiğimi sanmıyorum. Hayatımızın her anı kurallar çerçevesinde gelişir her ne kadar biz farkında olmasakta. Uçağımızın düşürülmesi de işte bu konu içerisine girmektedir.

     Keşif uçağımız olağan uçuşunu yaparken Suriye hava sahasına giriyor ve düşürülüyor. Burada bir kural/kanun ihlali durumu var. Türkiye Cumhuriyeti olarak bir kuralı çiğnedik. Peki ama neden çiğnedik? Sadece 2 şıkkı var bu sorunun.

     1- Pilotlarımız, Suriye hava sahasına girdiklerinin farkında değillerdi.
     2- Suriye hava sahası içine gidiklerini biliyorlar ama sorun olmayacağını düşünüyorlardı.

     1. seçenek

     Pilotlarımız Suriye hava sahasına girdiklerini farketmemişlerse bu iyi eğitim almadıklarını gösterir. Bir uçak kullanıyorsan, her zaman tetikte olmalısın. Nerede uçtuğunu ve güzergahının da neresi olduğunu çok iyi bilmelisin. Ne kafana göre uçabilirsin ne de gözün kapalı. Uçuş güzergahı sadece pilotlara da bırakılmamıştır. Yer ekibi de uçağı denetliyor ve gerekli ikazları yapıyor. Devamlı bir telsiz bağlantısı var. Pilotlar farketmese dahi önceden yer ekibi tarafından ikaz edilip, Suriye hava sahasına yakın olduğu iletilebilir ve dikkatli olmaları konusunda uyarılabilirdi. Pilotlar da dikkatini uçuş güzergahlarına yöneltirler, Suriye hava sahasına girmekten kaçınabilirdi. Bana göre farkında olmamaları imkansız gibi bir şey.

     2. seçenek

     2. seçenek gerçekleşmişse ordu üst kademelerince hata yapılmış demektir. O bölge çok ama çok hassas olan bir bölge. Daha bir kaç gün önce Suriye o bölgeden devlet karşıtı gruplara destek verildiğini açıklamıştı. Bu da Suriye için o bölgeyi savaşın en önemli noktası haline getiriyor. Savaş bölgesine girmek, mayın tarlasına girmeye benzer. Dikkatli olmazsan mutlaka bir mayına basarsın. Ordumuzun da bunun farkında olması ve önlemini alması gerekirdi. Bu konu hakkında da herkes bilgilendirilmeli, dikkat edilmesi gereken hususlar anlatılmalıydı. Fakat bunun yapmadığını görüyoruz. Pilotlarımız Suriye hava sahasına girmekte herhangi bir sorun görmemişlerdi.

     Hava sahası ihlalleri ile ilgili bazı açıklamalar da geldi. Türkiye hava sahası başka ülke uçaklarınca 114 kere ihlal edilmiş. Bu ihlallerde hiçbir uçak düşürülmemiş. Bu açıklamadan da anlaşılacağı gibi bazı kurallar konuyor ama hiç bir ülke uygulamıyor. Eğer kurallar konmuşsa bu uygulanmalıdır. Uygulanmazsa Türkiye'nin yaşadığı sorunlar yaşanabilir, hatta bu dünya savaşına kadar gidebilir. Her ne kadar sınır ihlalleri sıradan olarak görülse de savaşta olan bir ülkeyi aynı kefeye koymamak gerekir.

     Uçakların manevraları çok zaman alır!

     Severek dinlediğim bir yorumcu da CNNTurk'te uçağımızın neden 5 dakika sonra Suriye sınırından çıkabildiğine açıklık getirdi. Ses hızında giden bu tür araçların manevraları çok uzun zamanlar alıyormuş. Bu beni çok şaşırtan bir açıklama oldu. Savaş uçakları yüksek manevra kabiliyetlerine sahiptir. Manevralarda dakikalarla değil, saniyelerle yapılır. Çünkü mermilerle ve füzelerle boy ölçüşüyorsundur. Anlık yön değiştirmeler yapmalısın ki, hayatta kalma olasılığın artsın. Sanırım yorumcu ağır tonajlı yük gemileriyle karıştırdı savaş uçağını.

     Uludere'yle olan benzerlik

     Bana göre bu olayla geçen aylarda Türk savaş uçağının PKK'lı diye vurduğu kaçakçılar arasında hiç bir fark yok. Türk uçağı olduğunu nasıl anlamazlar diye eleştiriyoruz ama her gün onlarca kaçaçakçının kullandığı yoldaki grubun PKK'lı olmadığını anlamıyoruz. Bizim ordumuz yapınca hata ama başkaları benzer olayı yapınca kasıtlı demek hoş olmuyor. Sen Suriye'nin hata yapacağına inanmazsan, senin de hata yaptığına inanmazlar. Bir başka deyişle sen hata yapabilirsin ama Suriye yapamaz. Olmaz böyle şey.

     Benim fikrimce de eğer Suriye bu dolaylarda çok hassas ise önceden hassasiyetini Türkiye'ye bildirmeliydi. Sınır aşımında ise önce uyarı ateşi açılıp, ne kadar ciddi olduğunu karşı tarafa gösterir, bu sayede de bir daha sınırlarına hiç bir uçak yanaşamazdı. Bir olay yaşandı ve eminim ki bunu yapan bazı cahil Suriye askeriydi. Galyana gelip, uçağı düşürdüler fakat en üst kademelerince de zannederim ki fırçayı yediler.

     Sonuç olarak; biz önce kendimize çuvaldızı batıralım. Kendi hatamızı görelim ve sorunlara hemen çare bulalım. Biz sorunsuz olursak, kanunları/kuralları çiğnemezsek, kendimize el kaldırmalarını geçtik, bunu akıllarına dahi getiremezler. Eğer her olayda yağ gibi üste çıkmaya çalışırsak, herkesi kendimize düşman ederiz. Hatalarımızı kabul edelim, sonra da karşımızdakinin hatalarını yüzlerine vuralım, abartıp, sağa sola saldırmayalım.

24 Haziran 2012 Pazar

Tüm Türk basınını ters köşeye yatırmanın gururu


     Başlıktaki gibi tüm Türk basınını ters köşeye yatırmanın gururunu yaşıyorum. :). Hemen hemen herkesin yorumlarının yanlış olduğunu ve olayın asıl boyutunu göremediklerini söyledim. Ve haklı da çıktım.

     sporx.com sitesine devamlı girer, bazı haberlerin altına kullanıcı olarak yorum yaparım. Bu haberlerden biri 22 Haziran günü UEFA'nın Fenerbahçe'nin Şampiyonlar Ligi ön eleme maçları oynamasına izin verdiği ile ilgiliydi. Hemen hemen bütün gazetelerde manşet oldu ve "Fenerbahçe'ye büyük müjde" olarak verildi. Linki aşağıda:

     http://www.sporx.com/futbol/superlig/fenerbahce/f-bahceye-buyuk-mujdeSXHBQ284451SXQ

     Türk spor basını bunu müjdeli haber olarak algılamış, tüm Fenerbahçeliler'i sevince boğmuştu. Bazı yazarlar ve spor adamları değerlendirmelerde bulunmuş, onlarda sevince boğulmuştu. Herkes bu kararın nasıl alındığına ve Fenerbahçe'nin nasıl kurtulduğuna odaklandı. Bazıları UEFA'dan bilgi almışçasına haberler yaptılar. Bazı kişiler de sözde büyük bir başarı gösterdiği için övgüler yağdırdılar.

     http://www.sporx.com/futbol/superlig/fenerbahce/f-bahcenin-zaferinin-ayrintilariSXHBQ284627SXQ

     http://www.sporx.com/futbol/superlig/fenerbahce/f-bahceye-buyuk-mujdeSXHBQ284451SXQ

     Ben de bu haberlerin hemen ardından şu yorumları yaptım:

     22 Haziran Cuma

     " Bir varsayım: Geçen sene UEFA TFF'ye az da olsa ihtimal varsa Avrupa kupalarından çekin dedi. Bu sene de UEFA aynı şeyleri söylemiştir. TFF'de FB'yi akladığı için sorun olmadığını iletmiş, UEFA'da katılmasında mahsur görmemiştir. Eğer UEFA kendi dosyaları incelemeyi bitirmemişse ve bitirdikten sonra şike tespit ederse daha vahim durumlar ortaya çıkabilir, tüm Türk futbolu adına. Son karar açıklandığında da buna UEFA'NIN NİHAİ KARARI denecek. "

     " Türk takımları olunca Şampiyonlar Ligi'ni izlemek de ayrı bir zevk oluyor. Rakipler de kolay FB için... "

     Bu yaptığım yorumlara aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz:

     http://www.sporx.com/futbol/sligi/f-bahceye-buyuk-mujdeSXHBQ284451SXQ?yorumId=4378436#yorumlar

     Bu da başka bir haber için aynı gün yazdığım yorum.
   
     " Hala bir nokta atlanıyor. Geçen senenin federasyonu şike olasılığı var derken, bu senenin federasyonu hiç bir şike yok diyor. Geçen sene UEFA şüphe dahi olsa Avrupa Ligi'ne almayın dedi, federasyon FB'yi almak istemedi. Bu sene hiç bir şüphe kalmadı. UEFA'da şimdiki federasyona dayanarak almakta mahsur görmedi. UEFA kendi nihai kararını vermiş değil. Belgeleri kısa bir zaman içinde araştırır, şike olduğunu düşünürse, hem FB'ye hem de şike yok diyen TFF'ye katlamalı ceza verebilir. Bunları UEFA Yıldırım Demirören'le konuşmuş olabilir."

     " Demirören'in de bu tür olayları anlama olasılığını BJK'yi batırdığından biliyoruz. Ben UEFA'dan değil de Demirören'den endişeleniyorum. İnşallah FB'yi kurtaracağım diye daha da batırmaz."

     Bu yaptığım son 2 yoruma da ulaşmak için:

     http://www.sporx.com/futbol/superlig/fenerbahce/turkiye-men-edilecekti-simdi-f-bahce-bile-gidiyorSXHBQ284469SXQ?yorumId=4385558#yorumlar

     Bu haberlerin hemen ardından Fenerbahçeli yöneticilerin ağzından uydurma haberler yaptılar. Artık transferde önümüz açık, TFF başkanı Yıldırım Demirören'i tebrik ederiz gibi... Hatta UEFA Asbaşkanı Şenes Erzik'e  "artık Fenerbahçe kurtuldu" da dedirttiler. Ama bir süre sonra Şenes Erzik'ten yalanlama geldi.

     24 Haziran Pazar günü UEFA'dan gelen haber herkesi kendine getirdi. Yorumlar birden değişti ve benim dediklerimin hemen hemen benzerlerini söylemeye başladılar.

     http://www.sporx.com/futbol/superlig/fenerbahce/uefa-da-acikladiSXHBQ284659SXQ

     Burada yazan şey, UEFA'nın geçici olarak izin verdiği ve nihai kararın şike ile ilgili dosyaların incelendikten sonra verileceğiydi. Herşey yeniden cuma gününden önceki haline dönmüştü. Eğer tüm bu haberleri yapanlar, haber yapma sevdasına kapılmasalar ve fanatiklik yapmasalardı düşünceleri de benim gibi olurdu.

17 Haziran 2012 Pazar

Şiddet... Şiddet... Şiddet...


     Kadına şiddet... Son zamanların sık sık konuşulan konusu. Hemen hemen her gün değişik olaylar gelişiyor. Sonuç olarak da devamlı bu konu hakkında konuşuluyor, yazılıyor ve çiziliyor. Tüm gazetelerde, TV programlarında ve nette görmek mümkün. Ama olayın asıl sebebine değinene pek rastlamadım.

     Bir günlük hayatımızı ele alalım. Sabah uyanıp, işe gitmek üzere yola çıkıyoruz. Trafik tam bir keşmekeş. Yollar o yoğun trafik için pek yeterli değil. Hele ki İstanbul'un trafiği tamamen kötü durumda. İşe yetişme stresi zaten hep varken, yola çıkıldığı anda doruk noktaya ulaşıyor. Yollar boş olsa dahi trafik kurallarını hiçe sayanlara rastlamamak mümkün değil. Üstüne üstlük bunları engelleyecek trafik polislerini de görmek imkânsız. Herkesin yaptığı yanına kar kalıyor. Kızmamak elde mi ki?

     İşlek yolda kordon sefası
     Yer Bayraklı Anadolu Caddesi. Hemen İZBAN İstasyonu yanı. Yol dar ve çift yönlü. 20 metre ileride ışık varken buradan karşıya geçmeyi tercih ediyor 2 kişi. Hızla geçse o da iyi. Sahilde yürür gibi aheste aheste... Az kalsın ezileceklerdi ama ilginçtir hiç farkında değiller. Şoför köpürdü fakat başka ne yapabilir ki?

     Duraklamak yasak ama park etmek serbest
     İzmir'in merkezi Konak ve Alsancak. Merkez bölgede 2 tane yol var hemen hemen tüm trafiği çeken. İzmir'in belediye otobüslerinin %60 civarı bu 2 yoldan geçiyor. Yollar gidiş geliş ikişer şeritli. Trafik yoğun olduğundan duraklamak bile yasak. Ama gel gör ki günün 24 saati onlarca park etmiş araba görmek mümkün. Otobüsler duraklarına bile yaklaşamıyorlar. Diğer şeritte yolcu indirip bindirince tüm trafik duruyor. Buranın trafiğine mi yanarsın, kurallara uymayanlara mı yanarsın yoksa kuralsızlara hiç kimsenin ceza vermemesine mi yanarsın. Trafik polisi görmeniz yine imkânsız çünkü.

     Sadece park etmiş arabalar da sorun değil. Bir de trafik ışıklarına uymayan yayalar ve araçlar. Trafik kuralları tamamen çiğneniyor. Hilton Oteli ve çocuk hastanesi yakınlarında duraklamanın yasak olmasına rağmen yolda park etmiş arabaların yanında bir de kaldırımlara park etmiş araçlar var. Bazı yerde kaldırımlarda yürüyemiyorsun, bazen de kaldırımdan inip, karşıya geçeceksin fakat arabalar o kadar dipdibe park etmiş ki kaldırımdan inemiyorsun.

     Kim bekler yeşil ışığı
     Trafik lambalarına uymayan ve kırmızıda geçen yayalar ve araçlar. İşin ilginç tarafı araç kırmızıda geçince yayalar kızıyor ama o kızanlar kendileri de kırmızı yanarken geçiyorlar yolun karşısına. Sürücüler korna çalarak tepki veriyorlar doğal olarak. Ama ilginçtir ki sanki yanlış yapan kendileri değilmişçesine bağırarak ve el hareketi yaparak karşılık veriyorlar. Buradan anlaşılacağı, hiçbirimiz kurallara uymuyoruz ama uymayanlara kızıyoruz. Tüm bunlar her yerde ve neredeyse dakikada bir yaşanıyor. Yine en işlek caddelerde bile polis yok. Her kural işleyenin yanına kar kalıyor.

     Yıllardır metroyu kullanmayı öğrenemedik
     Metrolarda da farklı bir dert. İzmir'de yıllardır metro ve İZBAN var ama hala nasıl inilir ve nasıl binilir bilen yok. Kapılar açıldığında yer kapmak için içeriye hücum ediliyor. Kapıda inenlerle binenler arasında bir savaş başlıyor. Sahneler adeta Amerikan futbolu maçını andırıyor. Kimileri de kendini anayolda araba kullanıyor sanıyor ki inenlere laf atıyor: Kızım sağdan insene. Bu yaşadığım bir durumdu. Yaşlı başlıydı ama bilmemek ayıp değil, öğretmemek ayıptır dedim durumu izah ettim. 'Önce inecekler iner, sonra binecekler biner'. Tabii biz her şeyin iyisini biliriz ya, gururuna yediremedi olay tartışmaya dönüştü. Trenin kapıları kapanana kadar devam etti.

     Bu olaylar ve daha fazlaları hemen hemen her gün yaşanıyor. Tüm bu olanlardan sonra sakin kalabilmek de neredeyse imkânsız. Gün boyu stresle ve hiddetle dolan insanlar akşam evlerinde bir araya geldiklerinde 1 damla bile bardağı taşırıyor ve kavga dövüş başlıyor. Ülkemiz insanlarının şiddete diğer ülke insanlardan daha fazla yönelmesinin sebebi böyle açıklanabilir.

     Bunu önlemenin yolu caydırıcı kurallar koymak. Koymak da yetmiyor, uygulamak da gerekiyor. Ülke olarak en büyük eksikliğimiz bu. Pek caydırıcı olmasa da var olan kanunlarımız uygulanmıyor. Hayatın her alanında eğitim şart. Bu sebepten değinmedim. Şiddeti önlemek için öyleyse;

     KANUNLARI CAYDIRICI YAPALIM, KANUNLARA UYALIM, UYMAYANLARI UYARALIM, KANUNLARA UYMAYANLARI DENETLEYİP, GEREKLİ CEZALARA ÇARPTIRALIM...

     Murat BB

9 Nisan 2012 Pazartesi

Karşıyaka'nın biten gençliği

Atalarımız sağlam kafa sağlam vücutta bulunur demiş. Alkol, sigara ve uyuşturucu madde alan kişilerin ne kendilerine ne de çevresindekilere faydası olmadığı gibi, oldukça da fazla zararları vardır. Tüm dünya ülkeleri bunun bilinciyle insanları kötü alışkanlıklardan uzaklaştırmaya çalışmaktadırlar.

Kötü alışkanlıklardan insanları uzaklaştırmak devletlerin ilk görevi olmuştur. Belediyeler de insanları değişik uğraşılara yöneltip, kötü alışkanlıklardan uzak durmalarını sağlayacak çalışmalar yaparlar. Bunların en başında spor gelir. Çünkü spor, kötü alışkanlıklardan uzaklaştırdığı gibi sağlıklı bireyler yetişmesine de katkı sağlar. 

Belediyeler önce, insanların spor yapacağı yerler inşa eder. Bu amaçla koşu-yürüyüş pistleri, basketbol ve futbol sahaları yapılır. Kişisel spordan daha da önemlisi, toplu olarak yapılan spordur. Yukarıda sayılan avantajların yanında, sosyalleşmeyi de sağlar. Bu en çok çocuklar ve gençler için gereklidir. Nüfus arttıkça da bu tür tesislerin sayıları da artar ki her bir kesim rahatça faydalansın.

Gelelim Karşıyaka'ya...

Karşıyaka'da tam tersi bir durum söz konusu maalesef. Var olan halı sahalar ve basketbol sahaları yavaş yavaş ortadan kaldırılıyor. Önce Bostanlı ve Alaybey'deki sahalar ve şimdi de Nergiz'deki 2 halı saha ve basketbol sahaları tarihe karıştı. Nergiz'deki halı sahalarda büyük olanı, Türkiye'nin sayılı sahalardan biriydi. Ne çok büyük, ne de küçük bir saha. Futboldan anlıyorsan eğer, tadına fazlasıyla varabiliyordun. İzmir'deki halı sahalardan hiç biri de  asla yerini tutamaz.

Günümüz Karşıyaka'sında gençler, adeta yok sayılmaktadır. Gençlerin spor yapabileceği, sosyal aktivitelere katılabileceği yerler o kadar kısıtlı duruma geldi ki, adeta kahvelere, diskolara, barlara; parası olmayanları da parklarda içki-sigara içmeye yöneltti. Her ne kadar Belediye Başkanı çocuklar da faydalanacak dese de var olan sahalar tamamen ya belediyeye özel kılındı ya da sadece amatör kümede oynayanların hizmetine verildi. Zaten kastedilen sahalar profesyonel futbol sahaları ebadında. Halkın oradan yeterince faydalanması da zor bu sebepten. Kısaca Karşıyaka'da spor yapabilmenin yolu ya lisanslı amatör küme oyuncusu olmak ya da KSK'nin ve Belediye Spor'un alt yapısında eğitim görüyor olmak. Çünkü kiraya verilen bir kaç halı sahada boş yer bulmak neredeyse imkansız.

Yazımı bir sözümle sonlandırayım:
Bir ülkede gençlik yok sayılırsa, o ülkenin geleceği asla olmaz.

Murat BB (GAZ1204081717)

6 Nisan 2012 Cuma

Politikhata (20 milyon dolarlık hırsızlık)


CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu 4+4+4 eğitim sistemini (ki ben ona kısaca 3x4 diyorum) 20 milyon dolarlık hırsızlık için çıkarıldığını söylüyor. Konuşmalarını o kadar çok dinledim fakat bu hırsızlığın nasıl yapılacağı hakkında bir açıklama duymadım. Bunu biz sokaktaki vatandaş olarak söyleyebiliriz ama politikacı söylüyorsa, etkili olabilmesi için herkesi bu konuda aydınlatabilmeli. Varsa delilleri sunmalı, emareleri göstermeli. Bunların hiç biri yok ise, bu yalnızca bir senaryodur. Senaryolarda, var olan açıklar belirtilerek, bunların nasıl kötüye kullanılacağı açıklanır.

Kılıçdaroğlu bunların hiç birini yapmadı. Yapmayınca da suçladığı kişilerin eline koz vermiş oldu. AKP'nin çok oy toplamasının sebeplerinden biri de bu desteksiz suçlamaları kendi lehine çok iyi kullanmasıydı. Fakat Erdoğan'ın bu suçlamaya karşı yaptığı açıklama öncekiler gibi etkili olmadı bana göre. Yanlızca böyle bir şey olmadığını vurguladı. Oysa bu suçlamayı çok daha iyi kullanarak, yeni oylar kazanabilirdi.

Murat BB

5 Nisan 2012 Perşembe

Zamların Panaroması



Son haftalarda gelen zamlar çok konuşuldu. İktidar Partisi döviz ve doğalgaz artışlarını sebep gösterdi. Bunun yanında Arap Baharı ve bölgedeki siyasi istikrarsızlığın rol oynadığını söyledi. CHP de doğalgazda ve dövizde artış olmadığını, AKP'nin halkı kandırdığını söyledi. Fakat asıl gerçeklerden bahseden olmadı. İşte bu gerçekler:

ABD'nin tehdidi
Önce ABD Başkanı Barack Obama bir açıklamada bulundu. Obama ''küresel piyasada yeterli düzeyde petrol bulunmasının ülkelere, İran'dan ham petrol alımını azaltmaya imkan tanıdığını'' belirterek, İran'dan petrol alımını ''önemli derecede'' düşürmeyen ülkelere yönelik yaptırıma gideceklerinin kararlığını açıkladı.Ardından ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton da yaptığı açıklamalarda İran'dan petrol alımını azaltan ülkeleri belirterek üstü kapalı Türkiye'ye mesaj gönderdi. Daha sonra ABD’nin Ankara Büyükelçisi Francis Ricciardone, “Birçok ülke İran’dan petrol alımını önemli ölçüde azalttı. Bu konudaki net tavrını henüz belirlemeyen Türkiye’nin artık bir karara varmasını bekliyoruz” açıklamasında bulundu.

Tüm bu gelişmelerin hemen ardından Türkiye İran'dan aldığı petrolü %20 oranında azaltmak zorunda kaldı. Hemen sonrasında da ABD'den Türkiye'ye teşekkür geldi.

Hindistan, Çin, Türkiye, Güney Kore gibi büyük tüketici ülkelerin içerisinde İran’dan 9 milyon ton petrol alan tek ülkenin Türkiye olması büyük bir açık doğurdu Türkiye için. Bu açığı kapatmak için de Türkiye Libya'ya yöneldi. Fakat oradan gelecek petrol komşumuz İran'dan gelecek petroldan daha masraflıdır. Bir de üzerine İran'ın Fransa ve İngiltere'ye petrol satmayacağını açıklamasıyla petrol fiyatları birden yükseldi. Tabii bu yükseliş bu kadar zammı gerektirir miydi?

Elektrik zammı
Petrolün yanında elektriğe de yüklü bir zam geldi. Bu kadar yüklü olmasının sebebi ne olabilirdi?

Bilineceği üzere seçimlere yaklaşmaya başladık. Dolayısıyla geçmiş dönemlerde olduğu gibi önümüzdeki aylarda iktidar partisinin uygulamaya koyması gereken bazı şeyler var. Kışa girilirken kömür dağıtımı yeniden başlayacak. Bunun yanında beyaz eşya da dağıtmak gerekiyor. Hepsinden önemlisi de yeni memur alımları. Herkesin de bileceği gibi devletin memura ihtiyaç hep seçimlerden önce doğar.

Devletin tüm bunları karşılaması için bir kaynağa ihtiyacı vardı. Onu da zam yaparak karşılamış oldu. Yakın zamanda da yaşayarak görmüş olacağız.

Murat BB