27 Haziran 2012 Çarşamba

Suriye'ye elektrik yaptırımı çelişkisi


     Türkiye'de, uçağımızın düşürülmesinden sonra Suriye'ye çeşitli yaptırımlar gündeme geldi. Bunlardan başı çeken elektrik idi.

     Şu anda Türkiye Suriye'nin elektrik ihtiyacının %7'lik kısmını karşılıyor. Bunu karşılayan da devlet değil, özel sektörde faaliyet gösteren bir firma. CNNTürk muhabirinin sorularını yanıtlayan Enerji Bakanı Taner Yıldız, elektrik yaptırımı hakkında kapsamlı bir araştırma yaptıklarını ve kısa bir süre sonra karar vereceklerini söyledi. İşte burası çelişkinin başladığı yer.

     Başbakan Recep Tayyip Erdoğan adeta kabadayı edasıyla Suriye başkanı Beşar Esad'ın ülke halkına terör estirdiğini söylemiş ve ondan bir an evvel bu terörü durdurmasını istemişti. Tayyip Erdoğan'ın Suriye halkının baskı altında eziyet çekmesine gönlü razı olmamıştı. Onun gibi tabii ki bizler de hiç bir canlının eziyet çekmesini istemeyiz.

     Şimdilerde ise Tayyip Erdoğan, diğer milletvekilleriyle Suriye'ye elektrik vermemeyi konuşuyor. Elektriksiz yaşamak bu devirde neredeyse imkansız. %7'lik gibi az bir oran da olsa bunu kullanmayı düşünüyor. Diyelim ki Suriye'ye elektriği kestin. Bundan kim etkilenecek? Yaptırım uygulanan Beşar Esad'ın etkileneceğini hiç sanmıyorum. Onun yandaşları da etkilenmez. Çünkü %93'lük bir elektrik üretimi kendi kontrollerinin altında. Bir tek halk kalıyor geriye. İşte bu halk da Tayyip Erdoğan'ın eziyet çektiğini düşündüğü ve desteklediği halk.

     Hem sen bu halkı destekleyip, Suriye ile savaşın eşiğine geleceksin hem de bu halkı elektriksiz bırakıp, eziyet çektireceksin. Bu ne yaman çelişki böyle...

26 Haziran 2012 Salı

Suriye, kurallar ve çuvaldız


     Son 1 haftadır devamlı konuşulan konu, Suriye'nin Türk keşif uçağımızı düşürmesi. Bu konu hakkında yüzlerce yazı yazıldı. Bir tek yazmayan ben kalmıştım, bensiz de düğün olamazdı. Ben de çuvaldızı aldım elime ve batırdım kendimize... 

     Çevremdekiler çok kuralcı olduğumu söylerler. Ben de kuralların insan hayatının olmazsa olmazı olduğunu ve kuralsız yaşanmayacağını anlatırım ama kendimi pek dinletebildiğimi sanmıyorum. Hayatımızın her anı kurallar çerçevesinde gelişir her ne kadar biz farkında olmasakta. Uçağımızın düşürülmesi de işte bu konu içerisine girmektedir.

     Keşif uçağımız olağan uçuşunu yaparken Suriye hava sahasına giriyor ve düşürülüyor. Burada bir kural/kanun ihlali durumu var. Türkiye Cumhuriyeti olarak bir kuralı çiğnedik. Peki ama neden çiğnedik? Sadece 2 şıkkı var bu sorunun.

     1- Pilotlarımız, Suriye hava sahasına girdiklerinin farkında değillerdi.
     2- Suriye hava sahası içine gidiklerini biliyorlar ama sorun olmayacağını düşünüyorlardı.

     1. seçenek

     Pilotlarımız Suriye hava sahasına girdiklerini farketmemişlerse bu iyi eğitim almadıklarını gösterir. Bir uçak kullanıyorsan, her zaman tetikte olmalısın. Nerede uçtuğunu ve güzergahının da neresi olduğunu çok iyi bilmelisin. Ne kafana göre uçabilirsin ne de gözün kapalı. Uçuş güzergahı sadece pilotlara da bırakılmamıştır. Yer ekibi de uçağı denetliyor ve gerekli ikazları yapıyor. Devamlı bir telsiz bağlantısı var. Pilotlar farketmese dahi önceden yer ekibi tarafından ikaz edilip, Suriye hava sahasına yakın olduğu iletilebilir ve dikkatli olmaları konusunda uyarılabilirdi. Pilotlar da dikkatini uçuş güzergahlarına yöneltirler, Suriye hava sahasına girmekten kaçınabilirdi. Bana göre farkında olmamaları imkansız gibi bir şey.

     2. seçenek

     2. seçenek gerçekleşmişse ordu üst kademelerince hata yapılmış demektir. O bölge çok ama çok hassas olan bir bölge. Daha bir kaç gün önce Suriye o bölgeden devlet karşıtı gruplara destek verildiğini açıklamıştı. Bu da Suriye için o bölgeyi savaşın en önemli noktası haline getiriyor. Savaş bölgesine girmek, mayın tarlasına girmeye benzer. Dikkatli olmazsan mutlaka bir mayına basarsın. Ordumuzun da bunun farkında olması ve önlemini alması gerekirdi. Bu konu hakkında da herkes bilgilendirilmeli, dikkat edilmesi gereken hususlar anlatılmalıydı. Fakat bunun yapmadığını görüyoruz. Pilotlarımız Suriye hava sahasına girmekte herhangi bir sorun görmemişlerdi.

     Hava sahası ihlalleri ile ilgili bazı açıklamalar da geldi. Türkiye hava sahası başka ülke uçaklarınca 114 kere ihlal edilmiş. Bu ihlallerde hiçbir uçak düşürülmemiş. Bu açıklamadan da anlaşılacağı gibi bazı kurallar konuyor ama hiç bir ülke uygulamıyor. Eğer kurallar konmuşsa bu uygulanmalıdır. Uygulanmazsa Türkiye'nin yaşadığı sorunlar yaşanabilir, hatta bu dünya savaşına kadar gidebilir. Her ne kadar sınır ihlalleri sıradan olarak görülse de savaşta olan bir ülkeyi aynı kefeye koymamak gerekir.

     Uçakların manevraları çok zaman alır!

     Severek dinlediğim bir yorumcu da CNNTurk'te uçağımızın neden 5 dakika sonra Suriye sınırından çıkabildiğine açıklık getirdi. Ses hızında giden bu tür araçların manevraları çok uzun zamanlar alıyormuş. Bu beni çok şaşırtan bir açıklama oldu. Savaş uçakları yüksek manevra kabiliyetlerine sahiptir. Manevralarda dakikalarla değil, saniyelerle yapılır. Çünkü mermilerle ve füzelerle boy ölçüşüyorsundur. Anlık yön değiştirmeler yapmalısın ki, hayatta kalma olasılığın artsın. Sanırım yorumcu ağır tonajlı yük gemileriyle karıştırdı savaş uçağını.

     Uludere'yle olan benzerlik

     Bana göre bu olayla geçen aylarda Türk savaş uçağının PKK'lı diye vurduğu kaçakçılar arasında hiç bir fark yok. Türk uçağı olduğunu nasıl anlamazlar diye eleştiriyoruz ama her gün onlarca kaçaçakçının kullandığı yoldaki grubun PKK'lı olmadığını anlamıyoruz. Bizim ordumuz yapınca hata ama başkaları benzer olayı yapınca kasıtlı demek hoş olmuyor. Sen Suriye'nin hata yapacağına inanmazsan, senin de hata yaptığına inanmazlar. Bir başka deyişle sen hata yapabilirsin ama Suriye yapamaz. Olmaz böyle şey.

     Benim fikrimce de eğer Suriye bu dolaylarda çok hassas ise önceden hassasiyetini Türkiye'ye bildirmeliydi. Sınır aşımında ise önce uyarı ateşi açılıp, ne kadar ciddi olduğunu karşı tarafa gösterir, bu sayede de bir daha sınırlarına hiç bir uçak yanaşamazdı. Bir olay yaşandı ve eminim ki bunu yapan bazı cahil Suriye askeriydi. Galyana gelip, uçağı düşürdüler fakat en üst kademelerince de zannederim ki fırçayı yediler.

     Sonuç olarak; biz önce kendimize çuvaldızı batıralım. Kendi hatamızı görelim ve sorunlara hemen çare bulalım. Biz sorunsuz olursak, kanunları/kuralları çiğnemezsek, kendimize el kaldırmalarını geçtik, bunu akıllarına dahi getiremezler. Eğer her olayda yağ gibi üste çıkmaya çalışırsak, herkesi kendimize düşman ederiz. Hatalarımızı kabul edelim, sonra da karşımızdakinin hatalarını yüzlerine vuralım, abartıp, sağa sola saldırmayalım.

24 Haziran 2012 Pazar

Tüm Türk basınını ters köşeye yatırmanın gururu


     Başlıktaki gibi tüm Türk basınını ters köşeye yatırmanın gururunu yaşıyorum. :). Hemen hemen herkesin yorumlarının yanlış olduğunu ve olayın asıl boyutunu göremediklerini söyledim. Ve haklı da çıktım.

     sporx.com sitesine devamlı girer, bazı haberlerin altına kullanıcı olarak yorum yaparım. Bu haberlerden biri 22 Haziran günü UEFA'nın Fenerbahçe'nin Şampiyonlar Ligi ön eleme maçları oynamasına izin verdiği ile ilgiliydi. Hemen hemen bütün gazetelerde manşet oldu ve "Fenerbahçe'ye büyük müjde" olarak verildi. Linki aşağıda:

     http://www.sporx.com/futbol/superlig/fenerbahce/f-bahceye-buyuk-mujdeSXHBQ284451SXQ

     Türk spor basını bunu müjdeli haber olarak algılamış, tüm Fenerbahçeliler'i sevince boğmuştu. Bazı yazarlar ve spor adamları değerlendirmelerde bulunmuş, onlarda sevince boğulmuştu. Herkes bu kararın nasıl alındığına ve Fenerbahçe'nin nasıl kurtulduğuna odaklandı. Bazıları UEFA'dan bilgi almışçasına haberler yaptılar. Bazı kişiler de sözde büyük bir başarı gösterdiği için övgüler yağdırdılar.

     http://www.sporx.com/futbol/superlig/fenerbahce/f-bahcenin-zaferinin-ayrintilariSXHBQ284627SXQ

     http://www.sporx.com/futbol/superlig/fenerbahce/f-bahceye-buyuk-mujdeSXHBQ284451SXQ

     Ben de bu haberlerin hemen ardından şu yorumları yaptım:

     22 Haziran Cuma

     " Bir varsayım: Geçen sene UEFA TFF'ye az da olsa ihtimal varsa Avrupa kupalarından çekin dedi. Bu sene de UEFA aynı şeyleri söylemiştir. TFF'de FB'yi akladığı için sorun olmadığını iletmiş, UEFA'da katılmasında mahsur görmemiştir. Eğer UEFA kendi dosyaları incelemeyi bitirmemişse ve bitirdikten sonra şike tespit ederse daha vahim durumlar ortaya çıkabilir, tüm Türk futbolu adına. Son karar açıklandığında da buna UEFA'NIN NİHAİ KARARI denecek. "

     " Türk takımları olunca Şampiyonlar Ligi'ni izlemek de ayrı bir zevk oluyor. Rakipler de kolay FB için... "

     Bu yaptığım yorumlara aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz:

     http://www.sporx.com/futbol/sligi/f-bahceye-buyuk-mujdeSXHBQ284451SXQ?yorumId=4378436#yorumlar

     Bu da başka bir haber için aynı gün yazdığım yorum.
   
     " Hala bir nokta atlanıyor. Geçen senenin federasyonu şike olasılığı var derken, bu senenin federasyonu hiç bir şike yok diyor. Geçen sene UEFA şüphe dahi olsa Avrupa Ligi'ne almayın dedi, federasyon FB'yi almak istemedi. Bu sene hiç bir şüphe kalmadı. UEFA'da şimdiki federasyona dayanarak almakta mahsur görmedi. UEFA kendi nihai kararını vermiş değil. Belgeleri kısa bir zaman içinde araştırır, şike olduğunu düşünürse, hem FB'ye hem de şike yok diyen TFF'ye katlamalı ceza verebilir. Bunları UEFA Yıldırım Demirören'le konuşmuş olabilir."

     " Demirören'in de bu tür olayları anlama olasılığını BJK'yi batırdığından biliyoruz. Ben UEFA'dan değil de Demirören'den endişeleniyorum. İnşallah FB'yi kurtaracağım diye daha da batırmaz."

     Bu yaptığım son 2 yoruma da ulaşmak için:

     http://www.sporx.com/futbol/superlig/fenerbahce/turkiye-men-edilecekti-simdi-f-bahce-bile-gidiyorSXHBQ284469SXQ?yorumId=4385558#yorumlar

     Bu haberlerin hemen ardından Fenerbahçeli yöneticilerin ağzından uydurma haberler yaptılar. Artık transferde önümüz açık, TFF başkanı Yıldırım Demirören'i tebrik ederiz gibi... Hatta UEFA Asbaşkanı Şenes Erzik'e  "artık Fenerbahçe kurtuldu" da dedirttiler. Ama bir süre sonra Şenes Erzik'ten yalanlama geldi.

     24 Haziran Pazar günü UEFA'dan gelen haber herkesi kendine getirdi. Yorumlar birden değişti ve benim dediklerimin hemen hemen benzerlerini söylemeye başladılar.

     http://www.sporx.com/futbol/superlig/fenerbahce/uefa-da-acikladiSXHBQ284659SXQ

     Burada yazan şey, UEFA'nın geçici olarak izin verdiği ve nihai kararın şike ile ilgili dosyaların incelendikten sonra verileceğiydi. Herşey yeniden cuma gününden önceki haline dönmüştü. Eğer tüm bu haberleri yapanlar, haber yapma sevdasına kapılmasalar ve fanatiklik yapmasalardı düşünceleri de benim gibi olurdu.

17 Haziran 2012 Pazar

Şiddet... Şiddet... Şiddet...


     Kadına şiddet... Son zamanların sık sık konuşulan konusu. Hemen hemen her gün değişik olaylar gelişiyor. Sonuç olarak da devamlı bu konu hakkında konuşuluyor, yazılıyor ve çiziliyor. Tüm gazetelerde, TV programlarında ve nette görmek mümkün. Ama olayın asıl sebebine değinene pek rastlamadım.

     Bir günlük hayatımızı ele alalım. Sabah uyanıp, işe gitmek üzere yola çıkıyoruz. Trafik tam bir keşmekeş. Yollar o yoğun trafik için pek yeterli değil. Hele ki İstanbul'un trafiği tamamen kötü durumda. İşe yetişme stresi zaten hep varken, yola çıkıldığı anda doruk noktaya ulaşıyor. Yollar boş olsa dahi trafik kurallarını hiçe sayanlara rastlamamak mümkün değil. Üstüne üstlük bunları engelleyecek trafik polislerini de görmek imkânsız. Herkesin yaptığı yanına kar kalıyor. Kızmamak elde mi ki?

     İşlek yolda kordon sefası
     Yer Bayraklı Anadolu Caddesi. Hemen İZBAN İstasyonu yanı. Yol dar ve çift yönlü. 20 metre ileride ışık varken buradan karşıya geçmeyi tercih ediyor 2 kişi. Hızla geçse o da iyi. Sahilde yürür gibi aheste aheste... Az kalsın ezileceklerdi ama ilginçtir hiç farkında değiller. Şoför köpürdü fakat başka ne yapabilir ki?

     Duraklamak yasak ama park etmek serbest
     İzmir'in merkezi Konak ve Alsancak. Merkez bölgede 2 tane yol var hemen hemen tüm trafiği çeken. İzmir'in belediye otobüslerinin %60 civarı bu 2 yoldan geçiyor. Yollar gidiş geliş ikişer şeritli. Trafik yoğun olduğundan duraklamak bile yasak. Ama gel gör ki günün 24 saati onlarca park etmiş araba görmek mümkün. Otobüsler duraklarına bile yaklaşamıyorlar. Diğer şeritte yolcu indirip bindirince tüm trafik duruyor. Buranın trafiğine mi yanarsın, kurallara uymayanlara mı yanarsın yoksa kuralsızlara hiç kimsenin ceza vermemesine mi yanarsın. Trafik polisi görmeniz yine imkânsız çünkü.

     Sadece park etmiş arabalar da sorun değil. Bir de trafik ışıklarına uymayan yayalar ve araçlar. Trafik kuralları tamamen çiğneniyor. Hilton Oteli ve çocuk hastanesi yakınlarında duraklamanın yasak olmasına rağmen yolda park etmiş arabaların yanında bir de kaldırımlara park etmiş araçlar var. Bazı yerde kaldırımlarda yürüyemiyorsun, bazen de kaldırımdan inip, karşıya geçeceksin fakat arabalar o kadar dipdibe park etmiş ki kaldırımdan inemiyorsun.

     Kim bekler yeşil ışığı
     Trafik lambalarına uymayan ve kırmızıda geçen yayalar ve araçlar. İşin ilginç tarafı araç kırmızıda geçince yayalar kızıyor ama o kızanlar kendileri de kırmızı yanarken geçiyorlar yolun karşısına. Sürücüler korna çalarak tepki veriyorlar doğal olarak. Ama ilginçtir ki sanki yanlış yapan kendileri değilmişçesine bağırarak ve el hareketi yaparak karşılık veriyorlar. Buradan anlaşılacağı, hiçbirimiz kurallara uymuyoruz ama uymayanlara kızıyoruz. Tüm bunlar her yerde ve neredeyse dakikada bir yaşanıyor. Yine en işlek caddelerde bile polis yok. Her kural işleyenin yanına kar kalıyor.

     Yıllardır metroyu kullanmayı öğrenemedik
     Metrolarda da farklı bir dert. İzmir'de yıllardır metro ve İZBAN var ama hala nasıl inilir ve nasıl binilir bilen yok. Kapılar açıldığında yer kapmak için içeriye hücum ediliyor. Kapıda inenlerle binenler arasında bir savaş başlıyor. Sahneler adeta Amerikan futbolu maçını andırıyor. Kimileri de kendini anayolda araba kullanıyor sanıyor ki inenlere laf atıyor: Kızım sağdan insene. Bu yaşadığım bir durumdu. Yaşlı başlıydı ama bilmemek ayıp değil, öğretmemek ayıptır dedim durumu izah ettim. 'Önce inecekler iner, sonra binecekler biner'. Tabii biz her şeyin iyisini biliriz ya, gururuna yediremedi olay tartışmaya dönüştü. Trenin kapıları kapanana kadar devam etti.

     Bu olaylar ve daha fazlaları hemen hemen her gün yaşanıyor. Tüm bu olanlardan sonra sakin kalabilmek de neredeyse imkânsız. Gün boyu stresle ve hiddetle dolan insanlar akşam evlerinde bir araya geldiklerinde 1 damla bile bardağı taşırıyor ve kavga dövüş başlıyor. Ülkemiz insanlarının şiddete diğer ülke insanlardan daha fazla yönelmesinin sebebi böyle açıklanabilir.

     Bunu önlemenin yolu caydırıcı kurallar koymak. Koymak da yetmiyor, uygulamak da gerekiyor. Ülke olarak en büyük eksikliğimiz bu. Pek caydırıcı olmasa da var olan kanunlarımız uygulanmıyor. Hayatın her alanında eğitim şart. Bu sebepten değinmedim. Şiddeti önlemek için öyleyse;

     KANUNLARI CAYDIRICI YAPALIM, KANUNLARA UYALIM, UYMAYANLARI UYARALIM, KANUNLARA UYMAYANLARI DENETLEYİP, GEREKLİ CEZALARA ÇARPTIRALIM...

     Murat BB