Tuz ve aşk arasındaki bağlantı herkese garip gelmiştir eminim. Bağdaştırmak neredeyse imkânsız bir şey. Başlayayım anlatmaya…
Hiç tuz yiyen var mıdır? Tabii ki bu soruya herkesin vereceği cevap “hayır”dır. Tuzu yiyemiyoruz ancak tuz olmayınca yemeklerin tadı da olmuyor. Tuzsuz bir yemeği beğenecek kişiler yok denecek kadar az. Hemen hemen tüm insanoğlu tuzsuz yemek yiyemiyor. Yemeğe asıl tadını verendir tuz; başka bir deyişle yemeklerin olmazsa olmazı…
Aşkta da tuz vardır. O tuz olmadan, aşkın da tadı olmaz. Biz onun adına tartışma diyoruz. Bir konu hakkında farklı düşünceleri olan kişilerin konuyla ilgili görüşlerini açıklamak, konuyu (veya sorunu) çözmek, muhatabın zayıf yönlerini aramak amacıyla bir araya gelerek yaptıkları karşılıklı konuşmaya tartışma denir. Tartışmada genellikle normal bir ses tonuyla konuşulmalı, saygılı olunmalı, dedikodu etmekten, bağırıp çağırmaktan, konu dışına çıkmaktan ve konuşanın sözünü kesmekten kaçınılmalıdır.
Tartışmayı hiç kimse sevmez. Çünkü bir sorun vardır ki tartışma çıkmıştır. Üzücüdür. Ama aşk, her tartışmadan sonra daha bir tatlanıyor. İnsan ne kadar çok sevdiğini ve onsuz bir hiç olduğunu en iyi tartışmadan sonra anlıyor.
Monotonluk hayatımızdaki en güzel şeylerin bile değerini düşürür. Aynı şeyleri yapmak bir süre sonra insana sıkıcı gelmeye başlar. Aşk da monotonlaşır ki bu çevremizde her aşkta rastlanan bir şey. Medeni bir şekilde tartışmak bu monotonluğu yok eder, aşkı tazeler.
Tartışmanın bir faydası da bedensel ve ruhsal sağlığımızın en etkili ilacı olmasıdır. Her insanın içinde olumsuz bir enerji vardır. Günün stresi bu olumsuz enerjiyi arttırır. Tartışmakla bu stres de atılmış olunuyor. Eğer ki bir taraf tartışmaya girer diğer taraf tamamen sessiz ve duyarsız kalırsa, bu da başka bir sorun yaratır. İçteki o kötü enerji atılamaz. Bu da ciddi sağlık problemlerine neden olur.
Her ne kadar yemeğe tadını veren tuzsa da, ölçüsü fazla kaçırıldığında o yemek yenmez hale geliyor. Tartışmada böyle. Eğer sınırları aşar medenilikten çıkar, ileri boyutlara taşınır, hakarete, küfüre, şiddete doğru giderse, bu da aşkın tadını kaçırır. Tartışmanın ileri safhalara gitmişse bu tartışmalıktan çıkmış kavgaya dönüşmüştür. Bu durum hem bizleri hem de çevremizi ve özellikle de çocukları çok olumsuz etkiler. Bu sebepten tartışmanın dozajını ayarlayabilmeli, medeni ve olgun haller dışına çıkmamalıyız. Sınırların dışına çıkılmadığı sürece her tartışmadan sonra aşk yenilenir, sevgi ve bağlılık daha çok artar. İlk günkü gibi bir aşk yaşanır; çocukça ve çoşkulu.
Tartışmak aşkın tuzudur...
Murat BB
7 Kasım 2013 Perşembe
21 Ekim 2013 Pazartesi
Avealılar; yanlış bilgilendirmelere DİKKAT!
Özellikle Avea kullananlar bu yazımı dikkatli okusunlar.
Son yıllarda teknolojinin gelişmesiyle bilgilendirmeler özellikle telefona mesaj atılarak anlık olmaya başladı. Örneğin bir ödememiz varsa gönderilen SMS ile hemen haberimiz oluyor ve unutma olasılığı oldukça azalıyor ve gecikmeler yaşanmıyor. Avea’da çeşitli bilgilendirmelerle bizi uyaran şirketlerden biri. Fakat bazı bilgilendirmeleri maalesef yanlış uyarı olabiliyor.
Ben tarifemi beğenmediğim için farklı bir tarife arıyordum. Yolumun üzerinde bir Avea bayisi çıkınca girdim ve tarifeleri sordum. Bana İZMİR 300 tarifesini önerdiler. Bu tarifede 1 ay süresince her yöne 300 dakika, Avealılarla 3000 dakika ve her yöne 5000 SMS bedavaydı. Ayda ödenecek tutarda 25 lira idi. Eğer 12 ay boyunca kullanma taahhüdü verirsem 5 liralık indirim alacak ve ayda sadece 20 lira ödeyecektim. Kısaca 12 ay boyunca tüm bu olanaklardan aylık 20 liraya faydalanacaktım.
Hoşuma gitti ve hemen ön ödemeli hattımı, faturalıya çevirdim. Bir süre bu olanaklardan faydalanmışken Avea’dan bana bir SMS geldi. Şöyle yazıyordu:
“ Tarifeniz kapsaminda ilk 6 ay sunulan 5000 SMS hediyesi sona ermiştir. Ayda sadece 10 TL’ye 5000 SMS gondermek icin 5000SMS yazip 5555’e gonderin, doya doya mesajlasin. “
Avea çalışanı bana böyle bir uygulama olduğunu söylememişti. Hemen internete girip araştırmasını yaptım. Gerçektende böyle bir uygulama vardı ama başka bir operatörden ve ön ödemeli ‘den bu tarifeye geçenleri kapsamıyordu. Yani buradan geçiş yapanlar 12 ay boyunca 5000 SMS’i kullanabilirlerdi. İşte Avea’nın sitesinde yazan o yazı:
"Aylık Ücretsiz Yurtiçi Her Yöne 5000 SMS ilk 6 ay geçerlidir. Faturasız bir tarifeden geçiş yoluyla bu tarifeye gelen müşterilerimize Aylık Ücretsiz Yurtiçi Her Yöne 5000 SMS ilk 12 ay geçerlidir."
Bu yazıyı gördükten hemen sonra Avea müşteri hizmetlerini aradım. Müşteri temsilcisi bir süreliğine beni bekletip, bilgilerime baktı. Bilgilerimde gelen mesajdaki gibi bir uygulama olduğunu görmediğini ve 5000 SMS hediyesini ilave ücret ödemeden kullanabileceğimi söyledi. Mesaj yanlış gönderilmişti.
Bu SMS, gelen bilgilendirme mesajlarının bazen yanlış olabileceğine çok iyi bir örnek oldu. Araştırmadan bu SMS’lere uymak bizi zarara uğratabilir. Acaba benimle aynı mesajı alıp, SMS hakkı devam etmesine rağmen 10 lira daha ödeyip, 5000 SMS daha alan var mıdır? Az da olsa mutlaka vardır.
Hayatımız boyunca bunun gibi şeyler karşımıza çok çıkıyor. Türkiye’de haklarımızı pek iyi bilmiyoruz. Bu yüzden de birçok zarara uğruyoruz.
HAKLARIMIZI BİLELİM, BİLMEYENLERİN OLACAĞINI DÜŞÜNÜP, BİLGİLENDİRELİM… :)
Murat BB
Son yıllarda teknolojinin gelişmesiyle bilgilendirmeler özellikle telefona mesaj atılarak anlık olmaya başladı. Örneğin bir ödememiz varsa gönderilen SMS ile hemen haberimiz oluyor ve unutma olasılığı oldukça azalıyor ve gecikmeler yaşanmıyor. Avea’da çeşitli bilgilendirmelerle bizi uyaran şirketlerden biri. Fakat bazı bilgilendirmeleri maalesef yanlış uyarı olabiliyor.
Ben tarifemi beğenmediğim için farklı bir tarife arıyordum. Yolumun üzerinde bir Avea bayisi çıkınca girdim ve tarifeleri sordum. Bana İZMİR 300 tarifesini önerdiler. Bu tarifede 1 ay süresince her yöne 300 dakika, Avealılarla 3000 dakika ve her yöne 5000 SMS bedavaydı. Ayda ödenecek tutarda 25 lira idi. Eğer 12 ay boyunca kullanma taahhüdü verirsem 5 liralık indirim alacak ve ayda sadece 20 lira ödeyecektim. Kısaca 12 ay boyunca tüm bu olanaklardan aylık 20 liraya faydalanacaktım.
Hoşuma gitti ve hemen ön ödemeli hattımı, faturalıya çevirdim. Bir süre bu olanaklardan faydalanmışken Avea’dan bana bir SMS geldi. Şöyle yazıyordu:
“ Tarifeniz kapsaminda ilk 6 ay sunulan 5000 SMS hediyesi sona ermiştir. Ayda sadece 10 TL’ye 5000 SMS gondermek icin 5000SMS yazip 5555’e gonderin, doya doya mesajlasin. “
Avea çalışanı bana böyle bir uygulama olduğunu söylememişti. Hemen internete girip araştırmasını yaptım. Gerçektende böyle bir uygulama vardı ama başka bir operatörden ve ön ödemeli ‘den bu tarifeye geçenleri kapsamıyordu. Yani buradan geçiş yapanlar 12 ay boyunca 5000 SMS’i kullanabilirlerdi. İşte Avea’nın sitesinde yazan o yazı:
"Aylık Ücretsiz Yurtiçi Her Yöne 5000 SMS ilk 6 ay geçerlidir. Faturasız bir tarifeden geçiş yoluyla bu tarifeye gelen müşterilerimize Aylık Ücretsiz Yurtiçi Her Yöne 5000 SMS ilk 12 ay geçerlidir."
Bu yazıyı gördükten hemen sonra Avea müşteri hizmetlerini aradım. Müşteri temsilcisi bir süreliğine beni bekletip, bilgilerime baktı. Bilgilerimde gelen mesajdaki gibi bir uygulama olduğunu görmediğini ve 5000 SMS hediyesini ilave ücret ödemeden kullanabileceğimi söyledi. Mesaj yanlış gönderilmişti.
Bu SMS, gelen bilgilendirme mesajlarının bazen yanlış olabileceğine çok iyi bir örnek oldu. Araştırmadan bu SMS’lere uymak bizi zarara uğratabilir. Acaba benimle aynı mesajı alıp, SMS hakkı devam etmesine rağmen 10 lira daha ödeyip, 5000 SMS daha alan var mıdır? Az da olsa mutlaka vardır.
Hayatımız boyunca bunun gibi şeyler karşımıza çok çıkıyor. Türkiye’de haklarımızı pek iyi bilmiyoruz. Bu yüzden de birçok zarara uğruyoruz.
HAKLARIMIZI BİLELİM, BİLMEYENLERİN OLACAĞINI DÜŞÜNÜP, BİLGİLENDİRELİM… :)
Murat BB
12 Ekim 2013 Cumartesi
Aniden Aklını Yitiren Kasaba
Televizyonda bir hikâye duydum. Bu hikâye dünya üzerinde neler olduğunu ve neler olabileceğini çok iyi anlatan bir hikâyeydi. Hemen ayrıntılı bir araştırmasını yaptım, olayı tam olarak kavrayabilmek için. İşte tüm bu bilgileri derlediğim o yaşanmış hikâye:
Pont-Saint-Esprit kasabası
Tarih 15 Ağustos 1951. Fransa’nın Pont-Saint-Esprit kasabasında insanlar aynı anda isteri krizleri geçirmeye ve halüsinasyonlar görmeye başladı. Bu kişilerden 30 kişi kadarı akıl hastanesine yatırıldı.
Fransa hemen bir komisyon kurdu ve olayı araştırmaya başladı. Halkta panik içindeydi ve neler olup bittiğini öğrenmek istiyordu. Doktorlar, toplu isteri ve halüsinasyonları, şehrin fırınlarından birinde yapılan ekmeklerde, ergot alkaloidine yani çavdarda oluşan bir tür küf mantarına bağlamışlar. Bu olay 7 kişinin hayatını kaybetmemesine ve bir çok kişinin de ağır şekilde hastalanmalarına sebebiyet verdi.
New York Pennsylvania Oteli
Tarih 28 Kasım 1953. Fransa’dan çok uzaklarda Amerika’nın New York şehrinde bir kişi kaldığı Pennsylvania Otel'inin 10. katındaki odasından düşerek hayatını kaybediyor. Bu kişi Amerikan Hükümeti için çalışan sivil bio-kimyacı Frank Olson’du. Ölüm nedeni intihar olarak açıklandı ve toprağa verildi.
Bu olaydan yıllar sonra 1994 senesinde Eric Olson, babasının mezarının yerini annesinin yanına taşımak istedi. Mezarın açılmasıyla 2. bir otopsi daha yapılması kararı alındı. Yapılan otopside Frank Olson’un kafasında bir darp izi olduğu saptandı. Bu da olayın intihar değil, bir cinayet olduğu kanısını uyandırdı. Bu sonuç, araştırmacı gazeteci Hank Albarelli’nin oldukça ilgisini çekti. Hemen çok detaylı bir araştırmaya girişti.
Yıllar sonra başlayan araştırma
18 Kasım 1953 tarihinde, Şükran Günü'nden yaklaşık 1 hafta önce Frank Olson ve çalışma arkadaşları bir davete katılır. Davetten sonra Frank Olson ciddi paranoya ve acı sinir krizleri geçirmeye başlar. CIA onu New York'taki bir akıl hastanesine yatırmak ister ve oraya yollar. Ancak Olson hastaneye yatmak istemez. Ve artık yürüttüğü işinden de ayrılmak istiyordur.
Hank Albarelli araştırmalarını derinleştirdikçe çok daha ilgi çekici belgelere ulaştı. Eline bir CIA dosyası geçti. Bu dosyanın üzerinde, "F. Olson Dosyaları - Fransa Operasyon Belgesi" yazıyor ve "ortadan kaldırılmasına" dair bir talimat bulunuyordu.
Bu olayı araştırmak için bir de komisyon kurulmuştu. Rockerfeller Komisyonu da öncelikle F. Olson'un yürüttüğü görevi ortaya çıkarmıştı. Olson, CIA adına LSD (halüsinasyonlara neden olan uyuşturucu türü) konusundaki araştırmaları yürütüyordu. Bu projenin ismi MK ULTRA Projesi idi.
LSD ve çavdar mahmuzu
LSD, 19 Nisan 1943'te laboratuarda, kendisinde meydana gelen değişiklikleri fark eden Albert Hofmann tarafından bulunmuştur. İsviçreli kimyager Albert Hofmann'ın Basel'deki Sandoz laboratuarlarındaki çalışmalarıyla çavdar mahmuzu alkaloidlerinden elde edilen Lysergic asitten LSD'nin (lysergic asit diethylamide) sentezlenmesi sağlanmıştır.
Çavdar mahmuzu (Claviceps purpurea), Clavicipitaceae familyasından çavdar ve benzeri tahıllarda parazit olarak yaşayan bir mantar türü. 1800'lerin ortalarına kadar çavdar'ın normal bir parçası olduğu düşünülmüştür. En çok çavdarda görülse de diğer tahıllara da yerleşebilir. Koyu mor renkli ve birkaç santim uzunluğundadır.
Çavdar mahmuzu zehirlenmesi ölümcül olabilir. Bunun yanında delilik gibi ciddi psikiyatrik sorunlara da yol açabilir. Pek çok çavdar mahmuzu alkaloidi nörotransmiter fonksiyonları etkileyerek merkezi sinir sistemi üzerinde zehirleyici etkilere neden olurlar.
1692'de Salem Massachusetts'te üç kadının cadı oldukları iddiası ile öldürülmeleri olayına sebep olan genç kızın çavdar mahmuzu yüzünden halüsinasyonlar gördüğü kabul edilmektedir.
Tüm bunlara karşı çavdar mahmuzunun tıbben kanıtlanmış faydaları da vardır.Rahim kaslarının spazmını hızlandırır. Bunun neticesi bu bölgede kanın durmasına tesir eder. Bu tesir başlıca ergotoksin ve ergotamin alkaloidlerinden ileri gelir. Bu alkaloidler taze mahmuzlardan fazladır, bunlardan dinlendirilmiş kısımlar, onların izomerlerine dönüşür. Çavdar mahmuzu (birinci derecede doğumdan sonra ve buhranlı yaş devresinde) rahim kanamalarında özel bir ilaçtır. Göz kataraktı ( perde) ilk devresinde, hafif vakalarda ishalde ( diaril) etarji tavsiye olunur.
Çavdar mahmuzu halk tebabetinde rahim kanamaları, kalp genişlemesi aort kapaklarında zayıflama, beyaz akıntı, revralji, baş ağrısı, sinir hastalıkları, ateroskleroz, şeker hastalığı, nüzüller, kan deveranında bozukluk (ayaklarda soğuma, uyuşma, kasların kasılması, kramp), hararet vücutta karıncalanma, hissizlik, kan tükürme vs. hastalıklara karşı kullanılır.
LSD'de çavdar mahmuzundan elde edilen bir uyuşturucu türüdür. Bir kişinin yiyecek ve içeceğine bu türden maddeler koyup, sonra onun sergileyeceği tavır, davranış ve söyleyeceği sözlere dayanarak sonuçlar üretmek, bilimsel açıdan tasvip edilemez. Fakat bazı insanlara bir kampta her gün LSD verip beyinlerini yıkamak ve sonra telkinlerde bulunup, kendilerini bir takım hedefe yöneltmek, hatta onları intihar komandosu yapmak, mümkündür. Yüksek teknolojiyi kullanan kimya laboratuarlarına sahip herhangi bir servis, örgüt veya devlet, bir grup insanı, önce LSD ile düşüncelerini boşaltıp, belirli hedefe yönelik propaganda ile yeniden doldurduktan sonra, Ecstasy ve benzeri kimyasallarla da bu insanları uyuşturmadan, 8-10 saat sürecek bir eyleme yönlendirebilir.
LSD, 1950 ile 1966 yılları arasında İngiltere’de dahil bir çok ülkede casuslar, gizli servisler ve yeraltı örgütleri tarafından karşı tarafın düşüncelerini anlamak ve değiştirmek için deneyler yapılmıştır. 1964'te Helsinki Anlaşması ile insanlar üzerinde böylesi deneyler yapılması yasaklandığı için, bu madde üzerindeki çalışmalara resmen son verilmiştir.
Olson ve Fransa bağlantısı
Frank Olson’un çalışma alanı ve ortadan kaldırılan Fransa Operasyon Belgesi, Albarelli’nin, Pont-Saint-Esprit kasabasında yaşanan olayla bağlantılı olduğu kanısına vardı. Albarelli, 1949'de yayımlanan gizli bir raporda, ABD hükümetinin LSD deneylerini yürüttüğü bir merkezden orduya dışarıda deney yapmak için ellerinden geleni yapmaları talimatını verildiğini söylüyor. Albarelli, bu dosyadaki belgeler yok edilmeseydi, CIA'in deney yapmak için Pont-Saint-Esprit halkını LSD ile uyuşturmuş olduğunun ortaya çıkacağına inanıyor ve LSD'nin ekmeğe konulmuş olmasının mümkün olduğunu belirtiyor.
Albarelli, Bilgi Edinme Özgürlüğü yasası kapsamında ulaştığı 1954 tarihli bir başka CIA raporunda da, İsviçre'deki Sandoz kimyasal madde şirketinin bir temsilcisi ile bir CIA ajanı arasında geçen konuşmayı bulmuş. Sandoz'un Pont-Saint-Esprit kentinden sadece birkaç yüz kilometre ötedeki merkezinin o dönemlerde LSD üretilen tek yer olduğu
belirtiliyor. CIA ajanı da raporuna, Sandoz temsilcisinin birkaç içkiden sonra, "ekmekte bir şey yoktu. Olayın nedeni ergot değildi" dediğini yazmış.
Karşıt görüşler
2008'de konuyla ilgili kitap yazan Amerikalı akademisyen Steven Kaplan ise, zehirlenmeden ergot alkaloidinin de, LSD'nin de sorumlu olmadığını kaydediyor. Kaplan, "sebep ergot alkaloidi olsaydı, sadece bir fırıncıdaki bir çuvalı etkilemezdi, çok daha fazla yayılırdı" diye düşünüyor; insanların gösterdiği belirtilerin de tam anlamıyla LSD semptomlarına uymadığını söylüyor. Kaplan'a göre, LSD'nin, ekmek pişirilen yüksek ısıya dayanması da mümkün değil, Albarelli ise ekmek piştikten sonra eklenmiş olabileceğini söylüyor.
Olayı yaşayanların anlatımıyla
Şimdilerde 90 yaşlarında olan ve olayın içinde yeralan postacı Leon Armunier, olayı şöyle açıklıyor:
“Fransa'nın güneyindeki Pont-Saint-Esprit kentinde mektup dağıtırken aniden mide bulantısı ve halüsinasyonlara kapılmıştım. Feciydi. Küçüldüğüm duygusuna kapıldım, alevler içinde, kollarıma yılanlar dolanmış gibiydi".
Leon, bisikletinden düşmüş ve hastaneye götürülmüş. Orada ona deli gömleği giydirilmiş ve yataklarına zincirlenmiş üç gençle aynı odada
kalmış. Bazılarının pencereden atlamaya çalıştıklarını, çığlıklarını ve metal yatakların sesini unutamıyor. "Bir daha aynı şeyi yaşayacağıma, ölürüm daha iyi diyor".
Postacı Leon'un hastaneye yatırılmasından sonraki günlerde de birçok kişide benzer belirtiler görülmüş.
1951'de şikâyetleri olanların götürüldüğü hastane şimdi kapalı.
Albarelli ile söyleşi
Şimdilerde kurucu üyeliğini yaptığı North American Truth and Accountability Commission on Human Experimentation adlı komisyonla insan hakları ihlalleri üzerine çalışan Hank Albarelli’nin bir radyo programındaki söyleşisi aşağıdadır.
KAYNAKLAR
http://en.wikipedia.org/wiki/1951_Pont-Saint-Esprit_mass_poisoning
http://tr.wikipedia.org/wiki/%C3%87avdar_mahmuzu
http://en.wikipedia.org/wiki/Frank_Olson
http://fwmail.net/ilginc/tek-gecede-aklini-yitiren-kasaba-halki/
http://www.bitkiseliksir.com/cavdar-mahmuzu.html
Pont-Saint-Esprit kasabası
![]() |
Pont-Saint-Esprit kasabası |
Fransa hemen bir komisyon kurdu ve olayı araştırmaya başladı. Halkta panik içindeydi ve neler olup bittiğini öğrenmek istiyordu. Doktorlar, toplu isteri ve halüsinasyonları, şehrin fırınlarından birinde yapılan ekmeklerde, ergot alkaloidine yani çavdarda oluşan bir tür küf mantarına bağlamışlar. Bu olay 7 kişinin hayatını kaybetmemesine ve bir çok kişinin de ağır şekilde hastalanmalarına sebebiyet verdi.
New York Pennsylvania Oteli
![]() |
Pennsylvania Oteli |
Bu olaydan yıllar sonra 1994 senesinde Eric Olson, babasının mezarının yerini annesinin yanına taşımak istedi. Mezarın açılmasıyla 2. bir otopsi daha yapılması kararı alındı. Yapılan otopside Frank Olson’un kafasında bir darp izi olduğu saptandı. Bu da olayın intihar değil, bir cinayet olduğu kanısını uyandırdı. Bu sonuç, araştırmacı gazeteci Hank Albarelli’nin oldukça ilgisini çekti. Hemen çok detaylı bir araştırmaya girişti.
Yıllar sonra başlayan araştırma
![]() |
Frank Olson |
Hank Albarelli araştırmalarını derinleştirdikçe çok daha ilgi çekici belgelere ulaştı. Eline bir CIA dosyası geçti. Bu dosyanın üzerinde, "F. Olson Dosyaları - Fransa Operasyon Belgesi" yazıyor ve "ortadan kaldırılmasına" dair bir talimat bulunuyordu.
Bu olayı araştırmak için bir de komisyon kurulmuştu. Rockerfeller Komisyonu da öncelikle F. Olson'un yürüttüğü görevi ortaya çıkarmıştı. Olson, CIA adına LSD (halüsinasyonlara neden olan uyuşturucu türü) konusundaki araştırmaları yürütüyordu. Bu projenin ismi MK ULTRA Projesi idi.
LSD ve çavdar mahmuzu
![]() |
Çavdar Mahmuzu |
Çavdar mahmuzu (Claviceps purpurea), Clavicipitaceae familyasından çavdar ve benzeri tahıllarda parazit olarak yaşayan bir mantar türü. 1800'lerin ortalarına kadar çavdar'ın normal bir parçası olduğu düşünülmüştür. En çok çavdarda görülse de diğer tahıllara da yerleşebilir. Koyu mor renkli ve birkaç santim uzunluğundadır.
Çavdar mahmuzu zehirlenmesi ölümcül olabilir. Bunun yanında delilik gibi ciddi psikiyatrik sorunlara da yol açabilir. Pek çok çavdar mahmuzu alkaloidi nörotransmiter fonksiyonları etkileyerek merkezi sinir sistemi üzerinde zehirleyici etkilere neden olurlar.
1692'de Salem Massachusetts'te üç kadının cadı oldukları iddiası ile öldürülmeleri olayına sebep olan genç kızın çavdar mahmuzu yüzünden halüsinasyonlar gördüğü kabul edilmektedir.
Çavdar Mahmuzu |
Çavdar mahmuzu halk tebabetinde rahim kanamaları, kalp genişlemesi aort kapaklarında zayıflama, beyaz akıntı, revralji, baş ağrısı, sinir hastalıkları, ateroskleroz, şeker hastalığı, nüzüller, kan deveranında bozukluk (ayaklarda soğuma, uyuşma, kasların kasılması, kramp), hararet vücutta karıncalanma, hissizlik, kan tükürme vs. hastalıklara karşı kullanılır.
LSD'de çavdar mahmuzundan elde edilen bir uyuşturucu türüdür. Bir kişinin yiyecek ve içeceğine bu türden maddeler koyup, sonra onun sergileyeceği tavır, davranış ve söyleyeceği sözlere dayanarak sonuçlar üretmek, bilimsel açıdan tasvip edilemez. Fakat bazı insanlara bir kampta her gün LSD verip beyinlerini yıkamak ve sonra telkinlerde bulunup, kendilerini bir takım hedefe yöneltmek, hatta onları intihar komandosu yapmak, mümkündür. Yüksek teknolojiyi kullanan kimya laboratuarlarına sahip herhangi bir servis, örgüt veya devlet, bir grup insanı, önce LSD ile düşüncelerini boşaltıp, belirli hedefe yönelik propaganda ile yeniden doldurduktan sonra, Ecstasy ve benzeri kimyasallarla da bu insanları uyuşturmadan, 8-10 saat sürecek bir eyleme yönlendirebilir.
LSD, 1950 ile 1966 yılları arasında İngiltere’de dahil bir çok ülkede casuslar, gizli servisler ve yeraltı örgütleri tarafından karşı tarafın düşüncelerini anlamak ve değiştirmek için deneyler yapılmıştır. 1964'te Helsinki Anlaşması ile insanlar üzerinde böylesi deneyler yapılması yasaklandığı için, bu madde üzerindeki çalışmalara resmen son verilmiştir.
Olson ve Fransa bağlantısı
![]() |
Gizliliği kaldırılmış CIA dosyası |
Albarelli, Bilgi Edinme Özgürlüğü yasası kapsamında ulaştığı 1954 tarihli bir başka CIA raporunda da, İsviçre'deki Sandoz kimyasal madde şirketinin bir temsilcisi ile bir CIA ajanı arasında geçen konuşmayı bulmuş. Sandoz'un Pont-Saint-Esprit kentinden sadece birkaç yüz kilometre ötedeki merkezinin o dönemlerde LSD üretilen tek yer olduğu
![]() |
Hank Albarelli |
Karşıt görüşler
2008'de konuyla ilgili kitap yazan Amerikalı akademisyen Steven Kaplan ise, zehirlenmeden ergot alkaloidinin de, LSD'nin de sorumlu olmadığını kaydediyor. Kaplan, "sebep ergot alkaloidi olsaydı, sadece bir fırıncıdaki bir çuvalı etkilemezdi, çok daha fazla yayılırdı" diye düşünüyor; insanların gösterdiği belirtilerin de tam anlamıyla LSD semptomlarına uymadığını söylüyor. Kaplan'a göre, LSD'nin, ekmek pişirilen yüksek ısıya dayanması da mümkün değil, Albarelli ise ekmek piştikten sonra eklenmiş olabileceğini söylüyor.
Olayı yaşayanların anlatımıyla
![]() |
Leon Armunier |
“Fransa'nın güneyindeki Pont-Saint-Esprit kentinde mektup dağıtırken aniden mide bulantısı ve halüsinasyonlara kapılmıştım. Feciydi. Küçüldüğüm duygusuna kapıldım, alevler içinde, kollarıma yılanlar dolanmış gibiydi".
Leon, bisikletinden düşmüş ve hastaneye götürülmüş. Orada ona deli gömleği giydirilmiş ve yataklarına zincirlenmiş üç gençle aynı odada
![]() |
Hastaneden bir hasta |
Postacı Leon'un hastaneye yatırılmasından sonraki günlerde de birçok kişide benzer belirtiler görülmüş.
1951'de şikâyetleri olanların götürüldüğü hastane şimdi kapalı.
Albarelli ile söyleşi
Şimdilerde kurucu üyeliğini yaptığı North American Truth and Accountability Commission on Human Experimentation adlı komisyonla insan hakları ihlalleri üzerine çalışan Hank Albarelli’nin bir radyo programındaki söyleşisi aşağıdadır.
KAYNAKLAR
http://en.wikipedia.org/wiki/1951_Pont-Saint-Esprit_mass_poisoning
http://tr.wikipedia.org/wiki/%C3%87avdar_mahmuzu
http://en.wikipedia.org/wiki/Frank_Olson
http://fwmail.net/ilginc/tek-gecede-aklini-yitiren-kasaba-halki/
http://www.bitkiseliksir.com/cavdar-mahmuzu.html
Etiketler:
abd,
aklını yitiren,
albarelli,
CIA,
çavdar mahmuzu,
halüsinasyon,
kasaba,
leon,
LSD,
Pont-Saint-Esprit
30 Haziran 2013 Pazar
Başbakan nasıl olmalı?
1- Eli güçlü olanlar çevrelerini kullanarak üstü kapalı kanunsuz işler yapıyor. Örneğin, sit alanına villa yapmak ve görevlilerin buna göz yumması gibi. Geçmişten günümüze bu yollara başvuranlar araştırılacak ve kanunsuz işlere karışan herkes ağır cezalara çarptırılacak.
NOT: Devamlı güncellenecek
NOT: Devamlı güncellenecek
3 Haziran 2013 Pazartesi
Türkiye'de asıl sorun 'tekelcilik'
Türkiye'nin en büyük sorunu AKP değildir, AKP'nin rakipsiz olmasıdır. Şu andaki mevcut partiler AKP'ye rakip olabilecek kadar güçlü değiller ve şu andaki mevcut parti başkanları da Recep Tayyip Erdoğan'a rakip olabilecek yeterlilikte değiller. Bu da tekelciliğin ortaya çıkmasına sebep olur. Politikada tekelcilik padişah ve krallıkla birdir. Her istediğini yaptırma cesareti verir.
Eylem yapmak herkesin demokratik hakkıdır. İnsanların isteklerini ilgili mercilere iletmesine vesile olur. Ama AKP'yi demokratik olmamakla suçlayıpta, etrafı yakıp yıkmak, darbe yapılmasını istemek demokrasiyle bağdaşmaz. AKP halk tarafından başa geçirilmiş bir parti. Kanunlar çerçevesinde her istediğini yapma özgürlüğüne sahiptir.
Türkiye'nin asıl yapması gereken şey AKP'yi yıkmak için uğraşmak değil, AKP'ye ve Recep Tayyip Erdoğan'a rakip çıkarmak olmalıdır. Mevcut partiler kökten değişmeli ve politikadan, ülke yönetiminden anlayan akıllı insanlar başa geçmelidir.
Murat BB
Eylem yapmak herkesin demokratik hakkıdır. İnsanların isteklerini ilgili mercilere iletmesine vesile olur. Ama AKP'yi demokratik olmamakla suçlayıpta, etrafı yakıp yıkmak, darbe yapılmasını istemek demokrasiyle bağdaşmaz. AKP halk tarafından başa geçirilmiş bir parti. Kanunlar çerçevesinde her istediğini yapma özgürlüğüne sahiptir.
Türkiye'nin asıl yapması gereken şey AKP'yi yıkmak için uğraşmak değil, AKP'ye ve Recep Tayyip Erdoğan'a rakip çıkarmak olmalıdır. Mevcut partiler kökten değişmeli ve politikadan, ülke yönetiminden anlayan akıllı insanlar başa geçmelidir.
Murat BB
27 Ocak 2013 Pazar
Galatasaray 2012 - 2013
Mevkisel
Kalesindeki isim Muslera. Dünyanın en iyi kalecileri arasında gösterilebilecek kaliteye sahip. Artıları çok fazla eksileri yok denecek kadar az. Kalede hiç bir sıkıntı yok.
Defans Galatasaray'ın en zayıf bölgesi. Defansın göbeğinde oynayan Semih görevini layıkıyla yapıyor. Ama katetmesi gereken çok yolu var. Daha da iyi olacaktır. Onun yanında oynayan Ujfalusi'nin sakatlanması ve aylarca oynamayacak olması bu bölgeye biraz darbe vurdu. Alınan Cris işe yaramadı. Dany ise idare ettirmesine rağmen Ujfalusi'nin yokluğunu tam olarak doldurabilecek kalitede değil. Yine de başarıyla oynuyor.
En sorunlu bölge sol bek. Orta sahadan devşirme Reira mecburen oynatılıyor. İyi bir sol bek olması asla beklenemez. Sadece yoklukta idere etmeye çalışıyor. Burada Hakan Balta oynuyordu. Fakat Hakan Balta da bu yerin hakkını hiç veremedi. Defansif olarak ise sadece 1 olumlu yönü var. O da kademelere zaman zaman iyi girdiği. Diğer defansif özellikleri çok vahim durumda. Tek tek bu vahim özelliklerini sıralayım:
* Hakan Balta rakip oyuncuyu hiç marke etmez. Gözü devamlı toptadır. Bu yüzden arkasına çok adam kaçırır. Yani ondan topsuz oyun asla beklenemez.
* Hiç hızlı değildir. Kaleye uzak bir yerde topla oynayan rakibinle aranda biraz mesafe olmalı. Yakınına girersen, arkana topu atıp koşar, yetişmen zor olur. Kaleye yaklaştıkça arkaya topu atıp koşacak mesafe kalmayacağı için azaltılır. Azaltmazsan rakip rahat pas ve orta yapma imkanına sahip olur. Bu bölgede yapılan pas ve ortaların gol olma olasılığı yüksektir. Hakan yavaş olduğu için rakibini normalden daha uzakta karşılıyor. Kaleye yaklaştıkça da mesafeyi azaltamıyor. Çünkü;
* Çok basit çalımlar yiyor. Yakın oynamanın dezavantajlarından biri çalım yemek. Basit çalımlar yediği için mesafesini korumak zorunda kalıyor. Bu da rakibe kolay orta ve pas yapma olanağı veriyor. En basit örneğini Beşiktaş maçında gördük. Hakan'ın karşısında oynayan Holosko yıldızlaştı. Hakan'ı hızıyla ve çalımı fazla iyi olmamasına rağmen tekniğiyle her seferinde geçti. Bir de üzerine gol de attı.
* Kuvveti yetersiz. Omuz omuza oynayamıyor. Bu sebepten rakibi hiç yorulmuyor ve maç bitene kadar dinç kalabiliyor.
* Fiziksel kapasitesi yetersiz. Hücuma destek verdiğinde geri dönmesi zor oluyor. Rakibe defansta eksik yakalanılıyor.
Çok yüklendim, farkındayım ama onun asıl yeri burası değil. Olumlu özellikleri onu sıradan bir takımın orta saha oyuncusu yapıyor. Sakin, iyi paslar atabilen bir oyuncu. Kişilik olarakta mükemmel bir insan.
Sağ bekte Hamit veya Eboue yokluklarında da Sabri oynayabiliyor. Bunların da markaj özelliği ve kademeye girme özelliği düşük. Bu defansı zorlayan bir durum. Defans kabiliyetlerinin normalin altında olmasına karşın hücum yönleri oldukça iyi.
Orta sahası da çok iyi. Kötü tarafları yok denecek kadar az. Burada bir tek Melo'ya değineceğim. Defansif özelliği çok yüksek. Özellikle adam takibi, topsuz oyunu mükemmel. Rakibin pas atabileceği yerleri öyle güzel kapatıyor ki, bir çok gol pozisyonunu sadece varlığıyla engelliyor. Koşularını topla oynayanın arkasından değil, pas verebileceği kişilere doğru yapıp, atılacak pasları engelliyor. Sadece topa odaklanıp izlendiğinde bu anlaşılamıyor. Özel olarak Melo'yu takip etmek gerekiyor. Fakat hala form tutabilmiş değil. Galatasaray'ın acilen ona ihtiyacı var.
Kanatlarda zaman zaman Amrabat görev yapıyor. Topla oyunu ve gol pozisyonlarına girişi güzel. Fakat kapalı defanslara karşı yok oluyor ve hiç bir varlık gösteremiyor.
Forvet bölgesinde normalden çok fazla sayıda oyuncusu var. Bunlardan 2'si gol kralı olmuş oyuncular. Ama hepsinin özelliği hemen hemen aynı. Koşan, boşluk bulduğunda defans arkasına sarkan oyuncular. Kapalı defansa karşı ne kadar yetersiz olduklarını birçok maçta gördük.
Takım olarak
Takım olarak 2 farklı bölüme ayırıyorum. Bunlardan biri hücum, diğeri defans.
Hücum olarak GS çok üst kaliteye sahip bir takım. Çünkü hücumcuları yanında defans oyuncularının da hücum yönü çok yüksek.
Defans olarak tüm takım oyuncularının defansif yönü çok kötü. Adam adama oynayabilecek kişi yok. Rakip çok rahat çalım atabiliyor. Dolayısıyla Galatasaray maçlarda 8 hücum ve 2 defans oyuncusuyla oynuyor adeta.
Şimdi Sneijder geldi ama o da hücum oyuncusu. Galatasaray'da iş yapacaksa, kapalı rakibi açma yeteneğinin yüksek olması gerekiyor. Eğer Drogba alınırsa da forvette dar alanda oynayan bir oyuncuya kavuşmuş olur Galatasaray. Ama defansta hala 2 oyuncusu var saha içinde sadece.
Taktik
Galatasaray başarılı olmak için hemen hemen tüm maçlarda ofansif oynamak zorundadır. Defansif oynayacak kalitede ve sayıda 3-4 oyuncusu var sadece kadrosunda. Galatasaray'a karşı başarılı olmak için de defansif oynamak gerekir. Alan daraltıp arkaya adam kaçırtmadığın sürece Galatasaray'ın gol atabilme umudu karambollere kalır. Hızlı oyuncularla da Galatasaray'ın defansı etkisiz hale getirilir ve kolay bir galibiyet alınabilir.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)